2 Ocak 2017 Pazartesi

inanan birlikteliklerin neler yapabileceğini en çok onlar biliyorlar

Her gün biraz daha birbirimizin yaşamlarının içine giriyoruz,

Bir başkasına rahatsızlık vermekten zevk alan insanlarla paylaşıyoruz dünya adlı yaşam alanımızı,

Yaşamdaki tek amacı kendisinin dışındaki herkesi rahatsız etmek olan insan yığınlarının saldırısı altındayız,

Kimi terörle saldırıyor,

Kimi kurşun yağdırıyor,

Kimi gökyüzünden bomba salıyor,

Kimi darbe diyor,

Kimisi de haram helal diyor ama en nihayetinde hepsinin ortak amacı yaşamlardaki rahatsızlıkları arttırmak,

Huzuru yok etmek,

İnsanın yüzündeki tebessümü öldürmek.

Hani küçük bir bebeğin yüzündeki tebessümü görünce hemen bizimde yüzümüze bir tebessüm yansır ya işte o bebeği öldürmek ve tebessümün kaynağını birlik olmuş yok etmek istiyorlar,

Ama o bebeğin yüzündeki tebessümden hepimiz besleniyoruz,

Hangi birimiz gördüğümüz anda o an yüzümüzdeki en sert ifadeyi bile kaybetmiyoruz,

Hatırlayın Hulusi Kentmen'i hani torununu kabul etmeyen dedeyi,

Kaç filimde o sert ifadenin yerini birden bire keskin bir şekilde tebessümler aldığını...

Şimdi tebessümün kaynağına doğru inen işbirlikçiler var,

Şu içinden geçtiğimiz zaman diliminde etrafınızda kutuplaşmaya zemin hazırlayan, kutuplaştıranlara alkış çalan kim varsa bilinki tebessümün kaynağına inerek onu yok etmeye çalışanların işbirlikçisidir,

Mesele fiiliyatta eylemci olmak değil mesele fiiliyatta eylemi yapanların yanında olmak...

Çağın en doruk noktasındayız,

İnsanoğlunun yaşamı ilerleyen teknolojiyle birlikte son yüzyılda her gün biraz daha iç içe girdi,

Ve, teknoloji iletmeye devam ettikçe yaşamlarımız daha çok birbirine dolanacak...

Hani eskiden bir atasözü vardı; "bana dokunmayan yılan bin yaşasın" o atasözü gerçekten eski de kaldı,

Bana dokunmayan yılan yok artık,

Hepimize dokunuyorlar,

Ve, istedikleri tek şey var; bu dokunuşlara boyun eğmemiz ve birbirimizin rahatsız edeni olmamız,

Franz Kafka'nın "değişim/dönüşüm" kitabında anlattığı hamam böceğine dönüşerek yalnızlaşmamış,

Birbirimizden tiksin duymamız,

Ve, en nihayetinde her birimizin köşesine çekilmesi ve korkunç sonu beklemesi...

O vakit zaten ne vatan kalır,

Ne namus kalır,

Ne de biz kalırız...

Kimsenin kimseye müdahale etmeye hakkının olmadığı bir hayat yaşıyoruz,

Her insan kendi hesabını verecek,

Bir başkası çıkıp onun hesabını ben vereceğim diyemeyecek,

Madem öyle neden birbirimizin yaşamlarının içerisine girip bu kadar rahatsızlık veriyoruz ya da rahatsızlık verilmesine müsaade ediyoruz!

Yapılacak tek şey var;

Kutuplaştıran,

Uzaklaştıran,

Ayrıştıran,

Başkasının yaşamıyla ilgili yargıda bulunan,

Rahatsızlıkları arttıran,

Helale haram diye yargılamalar yaparak kendini ilahlaştıran kim varsa hepsini yaşamımızdan uzak tutmak,

Bize benzeyen,

Ve, birlikte yaşama kültürünü edinmiş,

Kim varsa etrafımızda onlarla tek yürek olmak,

Ve, herkesin eşit olduğu bir dünyada eşitliği inandığımız inancın emrettiği şekilde yaygınlaştırmak!

Korkuyorlar,

Gerçekten bizden korkuyorlar,

Korktukları içinde bölmeye, ayrıştırmaya çalışıyorlar,

Çünkü inanan birlikteliklerin neler yapabileceğini en çok onlar biliyorlar...

Bir helal haram tartışması doldurdu yine,

Zihnimden geçenler işte böyle...