7 Kasım 2022 Pazartesi

Kürt Sorunu mu GAP Sorunu mu?

Kürt Sorunu mu GAP Sorunu mu?


Kürt sorununun arkasına süpürülmüş sorunlarımız var bizim.


Gençliğimin 5 yılını rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel’in dediği şekliyle: ‘’Cumhuriyet’in en büyük projesi’’ olan GAP’ta geçirdim.


Bölgesel kalkınmayı okulda değil, dünyanın içinde gezinerek yerinde izleyerek öğrenenlerden oldum.


2004 yılında Dünya Bankasına yazdığım proje ile kendi köyümdeki taşkın sorununu çözmeye yönelik bir model ortaya koymuştum. 



Köyün taşkın ve toprak erozyonu sorununu devletten yatırım bekleyerek çözülmesini beklemeyeceksin.


Köyde yaşayan insanlar kendi sorunlarını projelendirecek, ihtiyaçlarını ortaya koyacak ve sonra planlamanın kendisine ulaşmasını beklemeden sorunun öncelikli olduğuna inandırıp fon bularak çözüm üreteceklerdi.


19 yaşındaydım.


Her şeyi devletten ve siyasetten bekleyen bakış açısının değişmesi ve sorunların çözümü için talep iletme şeklinin değişmesi gerektiğini savunan bir yaklaşımla modeli ortaya koymuştum. 


Projeyi yazmıştım.


Proje kabul edilmiş ve uygulanmıştı.


Türkiye’de bir ilkti. Çünkü kırsalda yaşayan insanların sorunları çözüm şekline yönelik bakış açısı oluşturma yaklaşımı ile devletin politika ve yaklaşımlarına bakış açısı kazandırmak istiyordum.


Karlıova’nın cevval bir kaymakamı vardı Erkan Çapar. Ne ismini ne de 19 yaşındaki Ahmet’in anlattıklarına verdiği değeri unuturum. O dönemde bu hikayenin model olması için taşın altına elini koyan isimlerden biriydi.


Bu yaklaşım ve bakış açısı ile 2009 yılında GAP Projesinde çalışmaya başladım.


Yıl 1989 GAP’ın başlangıç tarihi.


Planlama,


Bakış açısı ve vizyon olarak efsane bir kalkınma hamlesi olsa da gerçekten GAP öyle bir proje miydi?


Masa başında çalışmayı beceremem, masanın başında ya sabahları çok erken olurum ya da akşamları. Gündüzleri sahada olmak zorundayım. Hafta sonları ise GAP’ı tanımak için il, ilçe, köy demeden gezer dururum. GAP’ı hem tanıdım hem emek verdim. 


En önemlisi ben GAP’ı  ve GAP’ın insanını anladım.


Türkiye olarak yerinden kalkınma anlayışını kullanan bir coğrafyayız. Tam da bunun bir sonucu olarak 2008 yılında Diyarbakır’da yapılan bir açıklama ile bir gecede GAP İdaresinin belki de en baştan olması gerektiği gibi Ankara’dan Urfa’ya taşınma kararı alınıyor.


Alınan karar önemli fakat beraberinde büyük bir kambur var. GAP’ın bütün düzeni Ankara’da olan personeline siz de Şanlıurfa’ya gideceksiniz deniyor. Bir kurumun çöküşü tam da o gün başlıyor. Ve, ben maalesef o çöküş psikolojisinin üzerine Başbakanlığa bağlı GAP İdaresinde çalışmaya başlıyorum.


Bölgesel kalkınma sürecini söylemsel olarak kullansak da yönetme anlamında yetersiziz. Yerinden kalkınma nedir? İhtiyaç ve beklentileri yerelden alarak en doğru ve hızlı cevabı yerinden vermek. Ama maalesef GAP teşkilat olarak bölgeye taşınmış olsa da şekillendiren bakış açısı Ankara’dan bakmaya devam ediyordu.


Birkaç gündür sosyal medyada grafikler dolaşıyor. 33 yılda yapılanları anlatan.


Proje nedir?


Belirli bir başlangıç zamanı ve belirli bitiş zamanı olan bir süreç yönetimidir. Faaliyet, maliyet ve kabiliyet dengesidir. Yani faaliyetleri planlarsınız, hangi maliyetle gerçekleşeceğine karar verirsiniz sonra faaliyet ve maliyet dengesini kuracak kabiliyeti devreye sokarsanız. 


Türkiye’nin bölgesel kalkınma yaklaşım ve politikalarına dair çok iyi örnek modelleri varken uygulama sürecine baktığımız da maalesef durum hiç de öyle değil.


GAP İnsanların yaşamına dokunmuyor.


Bana rakamsal olarak ne anlatırsanız anlatın,


Belki de ilk kitabım olan İnsan Yaşamına Dokunmak kitabını GAP Bölgesinde çalışırken yazmış olmamın ve bu ismi koymuş olmamın temel nedeni bu.


İçimdeki yükselen çığlığı kapalı kapılar ardında söylemekten yorulmuş olmam.


Ben, GAP’ı tanıdım.


GAP’ın insanlarını tanıdım.


GAP’ın emek verenlerini tanıdım.


Hatta şöyle diyeyim size bu yazıyla birlikte bir de konuşma paylaşacağım.


24 yaşındayken GAP’ın yenileri adına GAP’tan sorumlu Bakanlık yapmış olan 11 Bakanın karşısında konuşma imkanını bana vermişlerdi.


Karşımda kimler yoktu ki;


Recai Kutan,


Fehim Adak,


Nazım Ekren ve daha bir çok isim.


Hatta konuşmamdan sonra Recai Kutan beni yanına çağırmış sanki o günden bugünleri görmüş gibi bu ülkede güzel konuşanları sevmezler dikkat et kendine demişti. 


Sonra herkesin acaba Recai Kutan ne dedi diye bakması ve sorması…


Kürt sorunu diye konuşmak yerine GAP sorununu konuşsak Kürtlerin zaten bütün sorunları çözülmüş olacakken olaylara belirli bir bakış açısından baktığımızdan dolayı yol kat edemiyoruz.


Av Mevsimi filminde Şener Şen’in dediği gibi bakış açısını değiştirmek gerekiyor.


Her şeyi ben bilirim,


Ben, mükemmelim yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil.


Sen, karar verici olabilirsin,


Ya da yöneten pozisyonunda olabilirsin.


Benim kadar sahayı bilemezsin,


Benim kadar insanların ihtiyaç ve beklentileriyle politikaların örtüşüp örtüşmediğini göremezsin.


Kürt açılımı ve sorunu üzerinden mesafe kat etmek yerine GAP sorunu üzerinden gittiğimiz vakit zaten kendiliğinden sorunlar çözülmeye başlayacak.


GAP’ın ne yaptığı belli değil,


İdare ben çalışmaya başladığımda Başbakanlığa bağlıydı,


Kalkınma Bakanlığı kuruldu oraya bağlandı,


Bugün nereye bağlı?


Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına.


GAP İdaresi demek GAP Projesi demek mi?


Hayır!


Örneğin bütün sulama sistem yatırımlarını Devlet Su İşleri yürütüyor.


Bütüncül bakış açısı yok. Olmadığı içinde sorunlar silsilesiyle rakamlara baktığında değişim var.


Peki ya gerçek yaşamın içinde bu değişim var mı?


İnsanlar bunu hissediyor mu?


GAP’ta çalıştığım süre zarfında inandığım ve savunduğum temel değer yargısı bir binanın içinde bir şeyler yapmak veya planlamak kolay.


Mesele insanların içine girmek ve içeriden bu planlamayı yaparak ihtiyaçları karşılamak.


Liyakatin olmamasından dolayı 5 yıl dayanabildim.


O gün farklı bir cemaat yapılanması vardı,


Ve, oraya yakın olanlar bölgesel kalkınmayı yönetiyordu.


Yani hiçbir yere yakın olmayan sadece topluma ve devlete yakın olan bizler ise arada bağırıyorduk.


GAP’ın neresinden tutsam elimde kalır.


5 yılım değişimin sesi olmak için mücadele etmekle geçti.


Bölgesel kalkınma bakış açısı demek ihtiyaç ve beklentilerin sıralamasını doğru yapmaktır.


Biri Ankara’dan oturduğu yerden bir yerde bir kütüphane görüyor. Tamam bölgeyi kurtarıyor her yere kütüphane kuruyoruz diyor. Sonra başlıyorsun uygulamaya. İlk yıl kütüphaneler açıyorsun. Yöneticinin ve siyasetin açılış yapmak ve kendini göstermek gibi bir hastalığı olduğu için işine geliyor. 


Sen sahada açılan kütüphanelerin insanlar tarafından kullanılmadığını açılış günü oluşan görüntünün ertesi gün devam etmediğini söylüyorsun. 


Ankara’dan bir ses geliyor. Yok yok çok başarılı devam ettirelim.



İnsanların kitap okumaları için öncelikle karınlarının doyması lazım diyorsun. Çocuklar ve gençler açken ve refah düzeyi yükselmeden bütün şehirleri kitapla doldursak yine insanlar önce karınlarından yükselen uğultuyu duyacaklarından okumazlar diyorsun. Bunun yerine istihdam atölyeleri kuralım. İstihdam artarsa insanların yaşam standardı yükselirse zaten okumak bir ihtiyaca dönüşür diyorsun.


Bölgesel kalkınma günü kurtarmak olduğu müddetçe rakamlarla bana GAP ile neleri başardık diye anlatın durun,


Ben, Mardin’in Dargeçit ilçesinin Temelli Mahallesindeki insanların ihtiyaç ve beklentilerinin ne kadar çözüm bulduğuna bakarım.


Ankara’dan kurumu bölgeye taşımak değil mesele bakış açısını Temelli mahallesine taşımak.


GAP Projesi ne zaman bitecek?


Bir proje başlarken zaten bitiş tarihi konulur.


Bu sorunun cevabının 1989 yılında verilmiş olması gerekiyordu.


Bölgesel kalkınma süreci biter mi? 


Bana kalırsa GAP bir proje olmaktan çıkarılmalı. 


Kalıcı bir bölgesel idare olarak yarın kapanacak mı bakış açısından uzak bir şekilde kurumsal olarak güçlendirilmeli,


En önemlisi GAP rumuzlu projelerin tamamı GAP çatısı altında bütüncül bir şekilde birleştirilmeli.


Daha da önemlisi GAP en uzak olduğu bakanlık olan Sanayi ve Teknolojiden ayrılmalı.


Türkiye’de sorunların değişmemesinin nedeni bakış açısının değişmemesi. Her gün aynı pencereden bakarsan aynı manzarayı görürsün.


Bir defa bakış açısını değiştirmeyi denesek sorunların çözümü kolaylaşacak.


GAP’ta yaşayan insanların sorunları neler;


- Eğitim

- İstihdam

- Suyun etkin kullanımı

- Enerji maliyetleri

- Sağlık hizmetlerine erişim

- Turizmden katma değerli gelir elde edilmemesi

- Çocukların ve gençlerin öteki duygusu içerisinde büyümeleri

- Her atanan kamu görevlisinin bir an önce dünyanın en zengin kültürel coğrafyalarından birinden var olan ön yargılar nedeniyle gitmek istemesi 

-   Kültürel ve sosyal yoksullaşma

- Ana dil kullanımı 


Öncelik sıralamasını doğru ve entegre bir şekilde yaptığında çözüm oluşturmak ve bunun toplumsal yaşamda etkisini görmek mümkünken,


Zor olanı seçen yaklaşım ve politikalardan dolayı kısır bir döngünün içine hem birbirimizi boğuyoruz,


Yetmiyor bu mirası gelecek nesillere bırakıyoruz.


Ahmet bu yazıyla başladı.


GAP’taki 5 yılından başlayarak bugünlere doğru gelmeye…


Daha neler yazarım bilmiyorum.


Ama bugün Türkiye’de kısır bir döngüye doğru yine sürükleniyor insanlar.


Açılım gibi öyle cafcaflı isimler vermeye,


Sanki yeni bir dünya kuruluyormuş gibi isimler vermeye koymaya gerek yok,


Karşınızda insan var,


Ve, sizde insansınız.


İnsan olanın insanca yaşamı için ihtiyaç ve beklentileri birlikte planlayarak önceliklendirip aynı evin içinde yaşayan insanlar olarak sadece birbirimizin mutluluğunun artmasına katkıda bulunacaksınız hepsi bu kadar.


GAP bakış açısı değişti mi bir şeyler değişmeye başlar yoksa rakamlarla siz anlatın,


Gerçeklerle ben rakamların uyuşmadığını anlatayım…


Sonuç


GAP’tan ilk yazım olsun…


Ahmet K.


2 Kasım 2022 Çarşamba

Eğitimde Ayrıştırma...

 Bir toplumu yücelten de düşüren de eğitimdir. 


Eğitim ile mesela Uzay yolculuğuna katılan ülkeler arasına girebilirsiniz, 


Tarımsal üretimde kendi kendine yeten bir ülke inşa edebilirsiniz, 


Kadın cinayetlerini, çocuk tacizlerini bitirebilirsiniz, 


Liyakatsizliği bitirebilirsiniz, 


Kamu kurumlarının işlevselliğini arttırabilir, 


Yerli ve milli teknolojiyle dünyanın gelişmiş ülkeleriyle rekabet edebilir, 


Adaleti sağlayabilir, 


Herkesin birbirinin Yaşamına karşı saygı duyması gerektiğini öğretebilir, 


Referanslarla değil emekle insanların bir yerlere gelmesine yol açabilir, 


Çocukların kendi yeterlilikleri doğrultusunda büyümelerini gerçekleştirebilir, 


Siyasetin belirleyenlerinin asli işinin sadece koordine etmek olduğu bir düzen oluşturabilir, 


Geri kalmışlığı ortadan kaldırabilir, 


Kanundan daha etkili bir şekilde toplumsal kural ve normların oluşmasını sağlayabilir, 


İnsan beyninin düşünce gücünü zorlayabilir, 


Kırsaldaki yaşamı canlandırabilir, 


Hem ekonomik hem de sosyal yoksulluğu bitirebilir, 


Toplumsal huzur ve barışı sağlayabilir, 


Geçmiş ile gelecek arasında giden insanların bugünün farkına varıp zamanı yaşamalarının önünü açabilir, 


Doğayı koruyabilir, 


Küresel ısınma ile mücadele edebilir, 


Dünya edebiyatına yön verebilir, 


Tıp alanında çözüm bekleyen hastalıklara karşı reçete oluşturabilir, 


Sma hastası bir çocuğu yaşatabilir, 


Gencecik çocukların başkalarının savaşında  kurban gitmesini önleyebilir, 


İntihar eden insanların önüne geçebilir, 


Madende kader diyerek katledilen insanların ölümünü engelleyebilir, 


Sanayi toplumu inşa edebilir, 


Girişimci gençlerin üreterek toplumsal yaşama yön vermelerini sağlayabilir, 


Hayal gücünü zorlayan senaryoların ve filmlerin ortaya çıkmasını sağlayabilir, 


Dünyada en çok okunan edebi eserleri üreten ülke olabilirsiniz. 


Eğitim sınırları zorlayan sürecin adı. 


Toplum olarak ihtiyacımız olan ne bir anayasa, 


Ne de başka milyonlarca neden, 


Öncelikle inşa edilmesi gereken şey eğitim sistemi, 


Milyonlarca gencimiz kendileri tanımadan üniversite okuyor, 


Yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda değil aldıkları puanlar doğrultusunda tercih yapıyorlar. 


Tarihi bir günü geride bıraktık.


Farkında mısınız?


Ülkenin öğretmenleri greve gittiler.


Milli Eğitim Bakanlığı eğitimin sorunu öğretmenlerin ayrışması diyerek özneden çok uzak bir kararla zaten atanana kadar yeterince yarışmamış gibi bir de uzmanlık sınavı çıkardı. 


Haklı bir isyan gerekiyordu. 


Zaten bunun olmaması sorundu.


Uzmanlık sınavı ile ne değişecek? 


Sorulara cevap vermeden uygulamalara geçtiğimiz için kaybediyoruz. 


Muhtemelen biri kalktı ve bunu önerdi sonrasında bu fikir o an birilerine çok mantıklı geldi ve uygulamaya geçti.


Peki bunun eğitim sistemine katkısı ne olacak buna dair bir araştırma, makale, dünya uygulaması, yapılmış bir çalışma var mı? 


Eğitim masa başında alınan kararlarla şekillendirilemez. 


Bunu yaptığınız vakit bir ülkenin sadece bugününü değil yarınını da çökertirsiniz. 


Bir çocuk düşünün okula başlarken çok zeki ve merak duygusu ile eğitimine başlıyor, 


Heyecanlı, 


Hareketli, 


Araştırmacı,


Sonra yıllar ilerledikçe ne oluyor da bu çocuk var olan yetenek, heyecan, dinamizmini kaybediyor ve toplumsal bir sorun olarak görülmeye başlıyor.


Eğitim konusunda dünyada çok başarılı ve iyi örnekler var.


Ama en önemlisi bizim kendi içimizde eğitime dair yaklaşımlar ortaya koyabilecek Anadolu insanları var.


Eğitim bir toplumun can damarıdır.


Eğer o damar doğru çalışmazsa diğer organlar bir bir işlevlerini kaybeder.


Eğitimin olmadığı bir toplumda adalet arayamaz ve bekleyemezsiniz,


Ama eğitim varsa adalet mekanizması için her gün bir kanun çıkarmaya gerek kalmaz çünkü zaten eğitim erken yaşlardan itibaren sorunların çözülmesini sağlar.


Maalesef hep sonuca bakıyoruz.


İntihar etti!


Öldürdü!


Cinayet işledi!


Çaldı!


Yaptı!


Sonuca bakarsanız evet doğru bunlar oldu.


Peki ya süreç?


Mesela Bartın'da madende vefat eden 25 yaşındaki tarih öğrencisi ve eğitimini yarıda bırakmış Remzi'nin,


Ya da bir hafta facianın bir hafta öncesinde baba olan Aziz'in ölüm nedeni neydi biliyor musunuz?


Eğitimsizlik!


Eğer doğru bir eğitim verilmiş olsaydı hepsi yaşıyor olacaktı.


41 madenci öğrendiğimiz kadarıyla maalesef doğru ve yeterli bir iş güvenliği eğitimi almamışlardı.


Denetimi yapması gerekenlerin eğitimi yetersizdi.


Ruhsat veren veya oradaki gaz sıkışma sürecini takip etmesi gerekenler yetersizdi.


Ölümlerden sonra hiçbir istifa veya görevden alma olmaması ise apayrı bir eğitimsizlik olarak bizi bir sonraki faciaya doğru sürüklüyor.


Bugün Anadolunun eğitimcilerinin yaşamsal sorunları bir köşede dururken,


Çocukların eğitime dair sorun ve Gelecek kaygıları bir köşede dururken,


Yeni gelen Bakanımız istedi diye yeni bir şey deniyoruz.


Peki bu denemenin kazancı ne olacak!


Velev ki her noktası kazanç olsun!


Eğitimin öncelikli ihtiyacı bu mudur?


Biz çocukları ve gençleri birbiriyle yarıştırmayalım dünya çocukları ve gençleri ile yarıştıralım derken şimdi öğretmenleri ayrıştırma süreci başladı.


Yarıştırma değil ayrıştırma...