11 Ekim 2018 Perşembe

Emek Gülümsetir...

Emek gülümsetir,

Sabah çıktık yola istikamet 4 yıl boyunca Hocamla birlikte yol yapımını karış karış takip ettiğimiz Beyşehir,

Bu sefer yolu tek başıma takip ediyorum,

Kulağımda Hocamın sesi Ahmet bak burası da bitmiş,

Bak bak burası da bitmiş,

Çocuk masumiyeti ile takip ettik Beyşehir Konya yolunu 4 yıl boyunca,

Sabahın çıktık yola,

Yol arkadaşı Halil İbrahim Abi olunca hikaye toplamak daha bir zevkli oluyor,

Daha Konya’yı çıkmadan sağ tarafta duran yüzünde verdiği emeğin,

Ve, alın teri olan Hacı Emmi’nin yanında durduk,

Sokakların tozunu alırken yüzündeki mutluluk evini temizler gibi eşsiz bir mutluluktu,

Bu ülkenin gerçek sahibi ve mutlu olanları işte samimiyetle emek verenleri,

Belki çok kazanmıyor,

Belki yaşadığı ekonomik sorunlar var,

Belki ama belki...

Ama mutlu,

Yüzünde eşsiz bir tebessümle evinin içindeki halının tozunu temizler gibi samimiyetle sokakların tozunu alıyor,

Birazdan evlerinden çıkıp seyir terasından şehri izleyecek misafirlerine hazırlık yapıyor,

Her gelen Hacı Emminin misafiri aslında çünkü gelen gidecek,

Ve, onlar gittikten sonra yarın sabah Hacı Emmi yine hazırlığını yapacak yeni misafirlerini karşılamak için,

Anadolu’nun emek veren insanları ve yüzlerindeki samimi tebessümleri,

Bizi biz yapan ayakta tutan işte bu samimiyet,

Samimiyeti arttırmak,

Anadolu insanlarının arasında yaygınlaştırmak lazım,

Ve, yaptığımız iş ne olursa olsun ondan keyif alıp yaşadığımız coğrafyaya katkı sunmak lazım,

Yol devam ediyor,

Beyşehir’e doğru uzanıyor,

Ve, hikayelerin samimiyeti kendisini hissettiriyor,

Hocamın sesi kulağımda Beyşehir Konya yolu bitmiş ya Ahmet der gibi,


Emek tebessüm ettirir...

5 Ekim 2018 Cuma

Bakarsan görürsün, Bakmak ve Görmek...

İsmail Devrim,

Belki babasın,

Belki baban karşında,

Belki de baban şu anda toprağa emanet,

Ama bir yerlerde sende ben gibi baba derken hep yüreğin titredi.

İsmail Devrim mi?

O, da oğlu baba derken yüreği titreyen bir adamdı.

Neden intihar eder bir insan?

Kaldıramayacağı yükler omuzuna yüklendiği an,

Gözlerinin önünde ailesinin eridiğini gördüğü zaman,

Boşluğun içerisine düşüp çıkamadığı vakit,

Başlar sorgulama süreci,

O vakit işte gözün görmez hiçbir şeyi,

Soluk almakla almamak arasında ince bir çizgide gidip gelirken,

Boşluk seni teslim alır ve götürür.

Böyle midir gerçek sende bunun böyle olduğuna mı inanıyorsun?

O vakit sende aldanıyorsun ve kendini kandırıyorsun,

İsmail Devrim,

Benim hiç görmediğim,

Senin hiç tanımadığın bir insandı,

Ama insan olanın bilinç altında korkunç bir iz oluşturdu.

Babanı düşün şimdi aynı evde uyuduğun,

Evladını düşün karşında oturan,

Toprağa teslim ettiğin ve her gece özlediğin babanı düşün bir an,

O pantolonu alamadığı için intihar eden ya senin baban olsaydı?

Ya da daha korkuncu evladına alamadığın için intihar eden sen olsaydın…

Korkunç bir hal alıyor dünya,

Paylaşmayı bilmiyoruz,

Korkunç bir şekilde sadece kendimizi düşünüyoruz,

Benim, her şey sadece benim olmalı diyerek gözlerini karartmış ve öylece etrafına kayıtsız kalmış insan gibi görünen yığınlar arasında soluk alıyoruz,

Müslümanlık,

Allah,

İnanç diyoruz,

Ama anlamlandırmadan yaşıyoruz.

İsmail Devrim,

İnsanlığın geldiği noktaya dayanamayarak gitti,

Ve, giderken hepiniz ölümümün sorumlususunuz çünkü bu duruma ben kendimi değil hepimiz birbirimizi getirdik der gibi gitti.

Ellerine kan bulaşmak diye bir kavram vardır duydun mu?

Her zaman birini öldürmekle ele kan bulaşmaz,

Bazen hiç tanımadığın bir insanın ölümü bile ellerine kan bulaştırır,

İsmail Devrim bunlardan biriydi,

Ellerimizde kan var,

Ve, bu kanın hiçbirimiz farkında değiliz,

İlk değildi İsmail Devrim,

Farksızdı Emine Akçay’dan,

Kimdi Emine Akçay hatırlıyor musun?

Unuttun değil mi?

Çocuklarını ısıtamadığı için intihar eden kadın vardı ya işte oydu.

Biri anne biri baba,

Anneni düşün ve sonra babanı,

Varsa eğer yanı başında duran çocuğunu,

Şükürle kaldır ellerini semaya ve dua sahibine seslen şükür ile,

Ve, unutma şu an hayattasın,

Ve, daha çok hayatta kalmanı sağlayacak olan tek şey paylaşmak,

Paylaşmayı öğretmek,

Ve, etrafına karşı kayıtsız kalmamak,

Çağ kayıtsız kalmaya karşı bir bir sürüklerken bizi,

Direnmek,

Ve, insan gibi görünen varlıklara benzememek için mücadele etmek gerek,

Günlerdir her gece uyurken İsmail Devrim ismini düşünüyorum,

Ve, sonrasında hiç tanımadığım Emine Akçay’ı,

En korkuncu da arkalarında bıraktıkları yavrularının yaşamları boyunca üzerlerinden atamayacakları izleri,

Peki ya sen?

Unuttun nasıl olsa değil mi?

Ama farkında değilsin inandıklarının sana yüklediklerinden bir tanesi de senin de avuçlarının kana bulanmış olması,

Bakarsan fark edersin,

Bakmak ve Görmek…









11 Eylül 2018 Salı

Üretmek İçin Toprağa Dokunmaya - Genç Çiftçi Projesi

Üretmek İçin Toprağa Dokunmaya…
Hayallerimiz var bizim,
Her birimizin yaşama dair hayalleri,
Ulaşmak istediği hedefleri ve mücadelelerimiz var bizim…
Bazen karşılık bulan,
Bazen de bulamadığı karşılıkla yarım kalan hayaller,
Üniversiteler okuyoruz, eğitim sistemi içerisinde yoğun bir maratona çocukluk ve gençlik dönemlerimizi veriyoruz, sonrasında yaşamımızı idame ettireceğimiz bir iş arayışına giriyoruz,
Hayallere ulaşmanın yolunu diplomayı almak olarak gördüğümüzden belki de sonrasında hayaller ve gerçekler arasındaki mesafe büyük bir boşluğa itiyor gençlerimizi,
Eskiden herkesin üniversite okumadığı veya okuyamadığı bir Türkiye varken ülkemizin 81 ilinde üniversitelerin açılmış olması herkesin bir şekilde üniversite okumasını sağlıyor. Fakat her üniversite mezununun kamudan iş beklemesi ve kırsal alanlardan kentlere göç ettikten sonra bir daha kırsala dönmek istememesi kentsel alanlardaki kabalıkları arttırırken kırsal alanlarında boşalmasına neden oluyor.
Kırsalımız, köylerimiz boşalıyor bizim. Her göç eden genç kırsaldaki üretimin biraz daha azalmasına neden oluyor. Üretimden koptukça ekonomik açıdan yoksullaşıyoruz. Ortak bir motivasyona ihtiyacımız var bizim. Anadolu’nun yükünü hep birlikte sırtlayarak dünyanın gelişmiş ülkeleriyle rekabet edebileceğimiz bir motivasyona ihtiyacımız var.
Bekliyoruz, değişimin ve dönüşümün gelip kendiliğinden bizi bulmasını bekliyoruz. Beklerken yanılıyoruz çünkü değişim ve dönüşüm üretim sürecinin içine giren toplumları bulurken biz çağrın gerisinde kalmaya devam ediyoruz.
Genç Çiftçi Projesi AB Eğitim ve Gençlik Programları desteğiyle hayata geçirdiğimiz projemizle bir hayal koyduk ortaya,
Ben,
Sen,
O,
Yani Biz, yeni bir hikâye başlatmalıyız. Üretimdeki katma değeri arttırırken, her gün biraz daha biriken işsizlik rakamlarını minimize etmek için gençliğin kırsaldaki üretim sürecine dahil olmasını sağlamalıyız.
Peki, gerçekten gençler kırsala döner mi?
Gençler, tarımsal üretim sürecinin içinde yer almak ister mi?
Gençliğin toprağa dokunmak için ne tür ihtiyaç ve beklentileri var?
Gençliğe ne tür destekler verilmeli ve nasıl politikalar ortaya konmalı?
Şimdi biz ekibimizle yollara çıkıyoruz Anadolu’nun farklı bölgelerinde gençliğin tarımsal üretim süreci ve kırsal alandaki üretime dahil olmak için ne tür beklentileri ve ihtiyaçları var bunu bizatihi kendilerine sormak için,
Daha sonra 81 farklı ilimizden, farklı yaş aralıklarından, farklı kesimlerden gençlerimizi farklılıklarıyla bir araya Konya’da getirerek bölgesel çalıştay sonuçlarımızı kendileriyle paylaşarak, ortak bir sonuç bildirgesiyle beklenti ve ihtiyaçları ortaya koymaya çalışacağız.
Hayallerimiz var bizim,
Her birimizin yaşama dair,
Ve, yaşadığımız coğrafyaya dair hayalleri,
Ve, karşılık bulması için hayallerimizin yarım kalmaması için her birimizin ayrı ayrı sorumluluk üstlenmesi gerektiğini biliyoruz.
Bizler, sorumluluk üstlendikçe beklemek yerine değişim ve dönüşüm için mücadele ettikçe beklediğimiz değişim ve dönüşüm hepimizi bulacak. Aksi durumda her gün biraz daha dışa bağımlı hale gelen ve beklemekten öteye geçemeyen nesiller yetişecek.
Genç Çiftçi Projemiz daha önce gerçekleştirdiğimiz Sosyal Yoksulluk Projesinin bir sonucu. Dijital dünyada milyonların içinde olan ama gerçek yaşamda yalnız olan gençlerin yalnızlaşmasının bir nedeni de üretime yönelmemeleri olarak karşımıza çıkmıştı. Peki gençler üretmek için ne istiyor sorusunu sorarak karar alıcılarımıza ulaştırmak için bir politika belgesi hazırlamak adına başlattık bu yolculuğu.
Öyle çok büyük hayallerimiz yok bizim, tarımsal üretim için Anadolu’nun farklı coğrafyalarından ilgili ve yetenekli birkaç gencin tarımsal ve kırsal alandaki üretime dahil olmasını sağlayabilirsek ve ülkemiz için rol model olabilecek gençlerin uzun vadede ortaya çıkmasını sağlayabilirsek başarıya ulaşmış olacağız.
Çünkü biliyoruz ki bazen bir tek gencin ortaya koyduğu bir model ve yaklaşım oluşturduğu etkiyle binlerce gencin yaşamına etki edecek hareketliliği başlatabilir. Bizim hareketlenmeye, hareketlenip hayaller kurmaya ve kurduğumuz hayaller için emek vermeye ihtiyacımız var.
Hayalimiz; üretmek için toprağa dokunmaya…
İlk durağımız Şanlıurfa; Doğu Anadolu ve Güneydoğu Anadolu Bölgesinden gençlerle 19 – 21 Ekim’de Şanlıurfa’da buluşacağız. Konuşmak için değil dinlemek için gerçekleştireceğimiz Genç Çiftçi Projesi Şanlıurfa Bölgesel Çalıştayı ile projemize başlıyoruz.
Genç Çiftçi Hikayesinde bende olmalıyım diyorsan o zaman durma başvur:

https://docs.google.com/forms/d/e/1FAIpQLScSLSt-ZJaX4niLV8Ues7T_2ImbLTtYd8QFSSyfUbiFM009zw/viewform



20 Haziran 2018 Çarşamba

Hocamla Hikaye Toplamak - Siyasette Samimiyet...

Tunus’tan Pazar gecesi döndükten sonra Hocamın yarın Seydişehir’e gidiyorum İnşallah mesajıyla düştüm yollara soluğu Konya’da aldım. 

Kaldığımız yerden hem hikayelere ortak olmak hem de geçmişten bugüne topladığımız hikayelerin içinde gezinmek için.

Her yolculukta hikaye toplayamazsın bazı seyahatlerde eskinin topladıklarının içinde gezinirsin.

Görmek istiyordum 4 yıl boyunca Milletvekili ve Danışmanlık sürecini yaşamıştık. Bugün aday değilken insanların yaklaşımlarını ve samimiyetlerini görmek istiyordum.

Eskiden siyaset bitince insanlarla ilişkiler biter,

Bu dünyanın içindeki ilişkiler yapay diye bir algı hakimdi bende.

Meğersem durum öyle değilmiş,

Sen yapay yaklaşınca ilişkiler yapay oluyormuş,

Sen, samimiyeti verince de her şey samimi oluyormuş.

Gerçekten biz yapay bir zeminde mi kurmuştuk siyaseti yoksa samimi bir zeminde mi bunu görmek istiyordum,

Belki de ondan dolayı bir solukta geldim hemen Konya’ya gözlerimden uyku damlarken,

Kolay değil hiç bilmediğim bir alana ilk defa girmiştim ve 4 yılımızı sürecin içinde geçirmiştik,

Dün sadece izledim Hocamı,

Konuşmalarını,

İnsanların yaklaşımlarını,

Bugün ise Hüyük’teydik,

Bugün izlediğimin içine girdim,

Hocam mesele ben değilim,

Mesele kişiler değil,

Mesele kendimize bir yer, bir koltuk bulmak değil,

Mesele biz gelecek nesillere ne vereceğiz,

Nasıl bir Türkiye emanet edeceğiz tam da bu,

Söylemlerin her biri bizim Konya’nın Anadolu insanının bakışlarında ayrı bir değerliydi,

Çünkü ben yoksam yokum ama mesele ben değil biz diyen kendi bölgelerinin bir evladı karşılarındaydı,

Her gittiğimiz yerde duyan gelmiş,

Küçük Anadolu köylerindesin,

Adamı hiç görmemiş hiç tanımıyorsun,

Koşuyor yanına geliyor Allah razı olsun diyor,

Niye amca diyorsun?

Ben, eşimle Afyon’da trafik kazası geçirdim siz yetiştiniz yardımıma diyor,

Niye teyze diyorsun?

Ameliyat olacağım sıra bulamadık, biz köylüyüz bilmeyiz bu işleri siz yetiştiniz de ameliyat oldum diyor,

Niye genç kardeşim diyorsun?

Ben, üniversiteyi kazandım Antalya’ya gittim kalacak yer bulamadım o yağmurda ıslandığım gün siz yardımıma yetiştiniz diyor,

Niye ablacım diyorsun?

Ben, eşimden uzakta öğretmendim bizi siz birleştirdiniz diyor,

Yahu ben sizi tanımıyorum ki dediğimiz anlar,

Bazen Hocam bana bakıyor,

Bazen ben Hocama bakıyorum,

Sanırım o anlarda birbirimizden habersiz hep aynı düşüncelerle aynı duyguları yaşadık,

Siyasetin en güzel tarafı insan ayırmamak ve sana gelen herkese kapının açık olması,

Bugün belki de bu yüzden hiç tanımadığımız insanlarla aynı duygular etrafında buluştuk,

İlk çıktığımız da yola karşımıza çıkan isimlerden biriydi Gabatavlı Abdullah amca,

Aradan neredeyse 4 yıl geçmiş,

Onca zaman sonra aynı kahvede buluştuk yine,

Siyaset biter düşersin sonra insanlar gider ve yalnız kalırsın diyorlar ya kusura bakmayın ben bu konu da önyargılı biriymişim,

Mesele hiç öyle değilmiş,

Eğer insanların yaşamına samimiyetle dokunursan o vakit insanlar senin ne olduğuna,

Nerede olduğuna bakmıyorlarmış,

Burada her daim bir evin var ne zaman yolun düşerse gel, biz seni aramaya devam edeceğiz, unutma bizi diyorlar,

Sanırım gücünü siyasetten almak veya siyasete güç katmak arasındaki ince çizgi buymuş,

Merak ediyordum,

Biz, ne yaptık,

Merak ediyordum,

Biz hikayeler toplarken insanlar bunun farkında mıydı?

Bugün gördüm ki biz ayrı ayrı insanlardan hikayeleri toplarken her biri bize emanet ettiği hikayelerin hep farkındalarmış,

Bugün kendimi bir kez daha çok zengin hissettim,

Zenginlik hani hep sivil toplumda topladığımız hikayelerin samimiyeti,

İşte isteyince siyasette de oluyormuş,

Siyasette topladığımız hikayeleri sivil toplum alanında topladığımız hikayelerle birlikte sanırım önümüzdeki dönemde gittiğimiz yerlerde anlatmaya devam edeceğiz,

Belki de anlattığımız hikayelerin bir tanesi birilerine örnek olur da bakış açısı değişirse işte o vakit hissedilen samimiyet daha çok pekişecek,

Hafiften yağmur çiseliyor,

Haziran’ın neredeyse sonuna doğru geldik,

Sahadan izlenimim insanlar samimiyetsizlikleri evlerinden izlemekten bezmişler artık,

Toplumda bir sessizlik var,

Bakışların derinliklerinde samimiyete dair bir özlem var,

24 Haziran sonuçlarını belirleyecek olan samimiyet,

Duyguyu hissettirenler kazanacak,

Eğer kazanan olmazsa toplum aradığı samimiyeti kendi ortaya koyacak,

Recep Tayyip Erdoğan’daki samimiyeti yanındaki siyasetçide görmek istiyor herkes,

Sanırım Reisin önce yakınındakiler tarafından anlaşılması lazım... 


Kuaför Sabri için bu sefer: Hocamla Hikaye Toplamak...