5 Kasım 2016 Cumartesi

Eğer küçük bir şehirde başlamışsanız hayata en büyük sermayeniz aile olmaktır...

Tokmağın davula dokunmasıyla başladı küçük serçenin dalların arasına gizlenmiş yuvasından uçmaya başlaması,

Yıllardır gizemli bir şekilde saklandığı yuvanın içindeki eşsiz duruşu ilk defa görünmüştü yuvanın dışındakilere,

Bir tarafı Şeyhlere bir tarafı Beylere dayanan geniş bir aile yapısı olsa da çekirdek, küçük bir yuvaydı bizimkisi,

Kendi içinde birbirleriyle kurmuş olduğu bağlarıyla güçlü olan ve hep birlikte olmayı becerebilmiş olan bir aileydi.

Tokmağın sesine karışan zurnanın sesiyle birlikte gökyüzünde yükselmeye başlamıştı serçe,

Herkesin bakışlarını üzerinde toplayan bir yükselişle bulutların üzerine doğru tırmanıyordu,

Tıpkı Richard Bach’in Martı Jonathon hikayesinde anlattığı meraklı bakışların arasında yükseliyordu gökyüzündeki güneşin ışıltısını kıskandırırcasına,

O an işte aynı çatı altında yıllardır geçen zamanın tümü film şeridi gibi gözlerimin önünden geçmeye başladı.

Adı; Evin'di ve bizim hanenin içindeki aşkın karşılığıydı,

Hani Aşk kavramını bir aile içerisinde yeşerten, birlikteliği güçlendiren güzellikti,

Babam koymuştu Melike isminin yanına Evin'i ve kelime anlamı gibi eşsiz bir timsali olarak herkesten daha kıymetli olmuştu hepimiz için,

Hani herkese değer verirsin,

Ama yaşamın içerisinde en değerlin vardır ya yaşamına sonrasında kim girerse girsin hep en değerlin olarak o kalır,

Babamın belki de çocukluğumuzun popüler çizgi filmi olmasından dolayı kullandığı ama özel olduğunu hissettiren bir seslenişi vardı,

Şirinem diye fısıldardı,

Ve, her fısıldadığında şirinler filmindeki diğer şirinler gibi bizde odaklanırdık ona,

Aramızda sadece 2 yaş vardı,

Belki de bu yüzden çoğu zaman abi abla ilişkisinden çok çoğu zaman iki arkadaş, sırdaş olmayı becerebildik,

Ama ister istemez yaşadığımız coğrafyanın hamurumuza kattığı duygularla erken yaşlardan itibaren koruyucu bir role büründük birlikte toplarken yaşamın içinde hikayeleri,

Birlikteliğin hikayeler toplamak olduğunun hep farkındaydık,

En çok da bu yüzden yaşama hep anlamlar yüklemek için çabaladık,

Sonrasında yüklediğimiz anlamlarla hikayeler topladık,

Biraz bizden biraz ondan bazen annemizin toprağı Simsor’dan,

Bazen babamızın toprağı Boran’dan,

Bazen yaşadığımız şehir Bingöl’den,

Bazen de birlikte çıktığımız seyahatlerle Türkiye’nin farklı illerinden,

Ve, dünyanın farklı şehirlerinden ama hep hikayeler toplayan bir yolculuktu bizimkisi...

Önce tokmak davula dokundu bu gece,

Sonra eşsiz güzelliğiyle içeri girdi Evin,

Salona girdiğinde sanki bir tek o ve ben varmış gibi,

Gözümden damla damla gözyaşları defalarca akıverdi,

Bir kadının en eşsiz güzelliğini aldığı andı beyaz gelinliğinin içine girdiği an,

Ve, Melikemde o anın içindeydi tam,

Gözbebeklerinin derinliğindeki eşsiz gülümse o kadar çok gün yüzüne çıkmıştı ki;

Bakan herkesi kıskandırırcasına kendisini gösteriyordu.

Yerimde zaten normalde duramayan biriyimdir tanıyanlar bilir,

Bu gece sığamadım o koca salonun içine....

Eğer Bingöl gibi ülkemizin küçük bir Anadolu şehrinde yaşama başlamışsanız en büyük sermayeniz aile olmayı becerebilmektir,

Eğer aile olmayı becerebilirseniz dünyanın bütün şehirlerini de size verseler tutmaz o küçük Anadolu şehrinin yerini,

Çünkü içinizde ‘ben’ duygusu o kadar büyük güçle ezilir ki yerini hızla ‘biz’ duygusu alır,

Hikayenizin içindeki hikayelerin çoğunu ‘biz’e ait hikayeler oluşturur,

Dünyanın neresine giderseniz gidin çocukluğunuza dair ilk hatırladığınız günlerden itibaren topladığınız bütün hikayelere dokunursunuz...

Bu gece biz’e ait hikayelerden birini daha topladık,

Bizden olan insanlarla birlikte hikayelerimizin arasına yeni bir hikaye kattık,

Belki aradan yıllar yine geçecek sonra yine bir araya geldiğimizde hikayelerimizi anlatırken mutlaka Evin’imizin dalların arasına gizlenmiş yuvasından eşsiz bir şekilde yükselişini hatırlayacağız...

Babam gözbebeklerine bakarken Şirinem diyordu,

Annemin gözlerinde küçüklüğünden beri hepimizin zihnine kazıdığı; ‘kızdır nazdır bin altın azdır’ sözlerindeki kızına verdiği o eşsiz kıymet gözlerine yasımıştı,

Evimizim en küçüğü biriciği Kadirimizin gözlerinde sığınaklarından biri olan ablasının yuvasından uçmasına dair hem hüzün hem mutluluk vardı,

Benim gözlerimde ise Melike Evin’in ismindeki Evin timsali sadece Aşk vardı...

Önce tokmak dokundu davula sonra derinden eşlik etmeye başladı davula zurna,

Ve, bir Anadolu hikayesi daha yolculuğa çıktı,

Bize düşen ise dilimizden söylediğimizin çok daha fazlasını kalbimizden dilemek oldu.

Sonra hep birlikte gökyüzüne baktık ve tüm bakışların arasında minik serçe büyüyerek yükselmeye devam etti,

O büyüdükçe kalbimizdeki neşe attı...

Melikem ve Erman Rabbim bu geceki gibi hep yüzlerini güldürsün...

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder