26 Mayıs 2019 Pazar

Cabir Hoca...

İyi olacaksın,

Duruşun olacak,

Öyle esen rüzgara göre şekil almayacaksın,

Bazen fırtına gibi esse de rüzgâr sen sen olacaksın,

İnsan biriktireceksin mesela,

Her gün karşılaştığım,

Tanıdığım insanlar hep bir değer diyeceksin,

Zamanın ötesine taşıyacaksın dostluklarını,

Seveceksin insanı insan olduğu için,

Doğayı,

Hayvanları,

Kuşları mesela cıvıltısını duyduğunda heyecanlanacaksın bu nasıl bir coşkudur diyeceksin,

Olmayacak öyle günlük kazançlarla işin,

İyilik yapacaksın mesela ama bunu göstermek gibi bir gayen olmayacak,

Zaten gören Hak var diyerek gösterişten kaçınacaksın,

Her şey benim olmalı demeyeceksin mesela,

Bileceksin paylaşmayı,

Benim olmamalı her şey bizim olmalı demeyi becereceksin,

İnsana değer vereceksin ve verdiğin değeri sadece verdiğin kişiye hissettireceksin,

Ben insana değer veriyorum diye göstermeyeceksin,

Çocukları mesela seveceksin,

Emek istediğini bileceksin çocukların,

Öyle meselenin sadece çocuk yapmak olmadığını asıl meselenin çocuğu yetiştirmek olduğunun farkında olacaksın,

Maddeci olmayacaksın mesela maneviyatı yaşamayı bileceksin,

İnancın olacak mesela ama inancını Hak olan ile aranda bir dostluk olarak göreceksin,

Herkese göstermek yerine sadece Hak olana kulluk yapacaksın,

Seveceksin doğayı, insanları, gezmeyi,

Yaşadığın dünyanın dışındaki yaşamın dışına çıkacaksın mesela genişlettikçe dünyanı huzuru daha derinden hissedeceksin,

Kitapların olacak yaşamında dokunduğun, seveceksin kitapları, her birinin ayrı bir hikayesi olduğunu ve yapraklarına dokunduğunda sana verdiği entellektüel birikimi yakalayacaksın,

Ben, mutlu olmalıyım diye çırpınmak yerine Biz demeyi, birlik olmayı ve birlikte olan mutluluğun verdiği hazzın farkında olacaksın,

Cabir Hoca geçti Simsor’dan, Bingöl’den, Türkiye’den,

Ve, bu dünyadan,

Üç gündür dinliyorum,

Farklı ülkelerden,

Farklı şehirlerden zamanın bir yerinde yolunun kesiştiği insanlardan dinliyorum,

Duyan bulduğu ilk uçağa,

Otobüse,

Arabaya binerek geliyor,

Her gelen farklı bir hikayesini anlatıyor,

Bir insan birbirinden bağımsız bu kadar çok insanda nasıl bu kadar iz bırakabilir anlamak gerçekten zor,

Çocuktum kalp krizi geçirdiğinde,

Yaşamının büyük bir kısmını kalbiyle mücadele ederek geçirdi,

Kalbi her durduğunda yaşama karşı arzusuyla o zayıf bedeninde çakan pil ile yeniden hayata tutundu,

Hastaneye yatması,

Yoğun bakımda olması,

Artık neredeyse hepimiz için sıradanlaşmıştı,

Daha geçen hafta aramıştı Karadeniz’e bir gidelim diye,

Sonra o dünyalar zengini yüreğini yine esir aldı bedeni kalbi,

Bir umut,

Emindik aslında yine pes etmeyecek,

Çıkacak diyorduk hastaneden,

Sonra bir anda gitti...

Gittiğinde mi ardında bıraktığı mirası kimse tahmin etmiyordu,

Mirası açıldı Cabir Hocanın öyle mal mülk yoktu içinde 56 yıllık yaşamına biriktirdiği hikayeleri vardı,

Hepsi bir anda sardı etrafımızı,

Her gelen hikayeyle birlikte bıraktığı mirasın büyüklüğünü gördük,

Bugün gittim Dayımın mezarına,

Öylece baktım toprağa,

İnsanların anlattığı hikayeleri anlattım sessizce,

Her zamanki gibi dinledi,

Tanıdığım en iyi dinleyiciydi,

Belki de bu yüzden entellektüel birikimi bu kadar yüksekti;

Koca bir miras bıraktı ardında,

Bir şehir düşünün küçük bir Anadolu şehri Bingöl,

Binlerce insan,

Hep birlikte ağladılar,

Ve,  şehrin üzerindeki matem havası bir duyguyu hissettirdi.

Biz, hepimiz hiçbirimiz vazgeçilmez değiliz,

Hakkın vademize dair emri geldiğinde bitiyordu yaşam,

Eğer iyi bir insan,

İyi bir Müslüman olmayı becerebiliyorsak o vakit herkes kalbinden iyi bilirdik diyerek duayla, gözyaşıyla uğurluyordu,

Sevmek,

Ve, sevilmek,

Cabir Hoca hem sevdi hem sevildi,

Sonra da sessizce gitti,

Hani hepimiz Cabir Hocayı tanıyorduk ama o gittikten sonra herkes bir dana tanıştı ve öyle bir etki bıraktı ki,

Mırıldanarak kalbimden Işıklar içinde uyu hem iyi bir insan hem de iyi bir Müslüman olmayı başarmış Dayım benim.

Sevenlerine not:
Hani hep sevdiği doğanın içinde bir ağacın gölgesinde uyuyor Cabir Hoca,

Bu dünyada iyi olup gelin ki hep birlikte buluşalım der gibi...



24 Mayıs 2019 Cuma

Simsor’un Cabir Hocası - Dayım...

Simsor’un Cabir Hocası,

Bingöl’ün İl İzci Kurulu Başkanı,

Yusuf Beyin oğlu,

Dayım,

Beylik almakla değil vermekle olur diyen bir karakter,

Çocukluğumda her seyahate çıktığında dört gözle yolunu gözlediğimiz,

Çünkü her geldiğinde bize getirdiği hediyelerle yüzümüzü güldüren Dayım,

Entellektüel birikimiyle, sohbetiyle bir defa bile otursanız sizde iz bırakarak etkileyen bir derinlik,

Hani siz Ahmet’i hep yaptıklarıyla, başardıklarıyla, topladığı hikayelerle, dokunduğu yaşamlarla tanıdınız ya,

İşte beni ben yapan,

İzcilik nedir,

İzcilik nasıl olur,

Bingöl’ün çocukları, gençleri izci olmalı Bingöl’ün dışındaki dünyanın bir parçası olmalı diyen dayım,

Sadece Yeğeni olduğum için değil içinde arzu istek olan bir genç olduğum için yaşamına dokunduğu gençlerden biri oldum,

Hiç maaşını aldığına şahitlik etmedim,

Her ay maaşı yattığında Simsor’un, Bingöl’ün gençlerinden okumak isteyen, yol yürümek isteyenlere dağıtan Cabir Hocamız,

Hiç evlenmedi,

Çocuğu yoktu,

Ama binlerce genci çocuğu gibi sahiplenmiş,

Yaşamlarına girmiş,

Başarılarıyla hep gururlanmıştı,

Yaşadığı gururu da hep kendi içinde yaşayan,

Yaptıklarını kimseye göstermeyen Dayım,

Ben, onun çocuklarından sadece bir tanesiydim,

Derinliği, yaşama bakışı, insanları seven hali, sadece dost biriktiren ve çoğumuzun başaramadığını başararak dostlukluklarını zamanın ötesine taşıyan Cabir Hocam,

Dost biriktirmek, insan biriktirmek, insana değer vermek nasıl olur hep izlerken gıpta ettiğim bir özelliğiydi,

Çocukken annemin köyü Simsor’a gittiğimizde kendimizi Cabir Hocanın yegeni diye tanıtırdık ve bu bize ayrı bir gurur verirdi,

Çünkü Cabir Hoca sadece Yusuf Beyin Oğlu olduğu için değil öğretmenlik mesleğiyle, duruşuyla, karakteriyle gönülleri fethetmişti,

Zamanın içindeki olması gerektiği gibi her şeyi yaşayan ama bunu yaparken de insanlara bunu anlatmayan bir adam,

Günde 5 vakit namaz kılan,

Ama kıldığı namazdan aynı evin içinde bile yaşayanların haberdar olmadığı,

Sadece Allah rızasını gözeten hani çağın Müslümanları gibi ben namaz kılıyor, ibadet ediyorum diye göstermek için değil yaşamak için yaşayan Cabir Hocam...

Hayatımda hiç bu kadar zorlanmadım,

Sabah Ayşenur uyandırdı İhsan Abiyi bıçaklamışlar diye,

Gözyaşı dökerek çıktım evden,

Morgda ilk defa bir ölü gördüm,

Sanki hiç ölmemiş gibi orada yatıyordu,

Dokunsan uyanacak gibi,

Sonra babamı aradım gün boyu hep, öğleden sonra telefona tekrar sarıldım,

Sanki Bingöl’de de bir şey olacakmış gibi korkuyla,

Bu sefer babam kefenliyoruz dedi,

Dostu kefenlemek,

Giden Cabir dayımdı,

Çocukluğum,

İlk katıldığım izci kampı,

Başucundan eksik olmayan kitapları,

İnsanların yaşamına dokunması,

İnsana verdiği özgüven duygusuyla yaşamımdaki rolü,

Sonra bir tek bana değil gücünün sonuna kadar herkese ettiği abiliği ile zamanın içindeki hikayelerimiz geldi gözümün önüne bir bir dokundum hepsine,

Zor gerçekten zor,

Ama asıl zor olan ise bugün içinde Allah aşkını sonuna kadar yaşadığını bildiğim iki insan birlikte göçtüler bu dünyadan,

Cabir Hoca,

Simsor’un Cabir Hocası,

Bingöl’ün İl İzci Kurulu Başkanı Dayım,

Sessizce göçtü gitti aramızdan,

Yarın sabaha hepimiz biraz daha eksik uyanacağız ama bildiğim,

Yaşamına dokundukları,

Yaşamı boyunca çocukları olsa ancak bu kadar sahiplenirdi dediğim,

Ben dahil,

Bizler yaşamımıza kattıklarını her yerde anlatmaya devam edeceğiz,

Simsor, Bingöl, İzcileri, Dostları, eğitim camiası, hiç tanımadığı Bingöl’e ürkerek gelen ama Cabir Hocayla tanıştıktan sonra Bingöl’den ayrılmak istemeyen insanlar,

En önemlisi de biz,

Ailesi olarak Cabir Hocasız kaldık,

Allah mekanını cennet eylesin Dayım,

İnşallah senin gibi bir Dayı olmak Umut Baran’a bize de  nasip olur...

Cabir Hoca işte,

Geldi,

Ve, bıraktığı izlerle gitti...