26 Kasım 2021 Cuma

Beylik Sadece Erkeklere Mahsus Değildir

 İnna Lillahi ve İnna İleyhi Raciun 


Beylik Sadece Erkeklere Mahsus Değildir


Yaşanmışlıkları,


Biri çok erken vefat etmiş sonrasında 3 evladını yaşarken toprağa vermiş,


Anneannem Zekiye Hanım vefat etti.


Orkestra şefiydi sağlığında yöneten ve yönlendiren bir Anneanneydi.


Dile kolay 11 çocuk annesi olmak,


Ve, çocuklarından 3 tanesini hayattayken toprağa vermek,


Asaleti geldiği Hanede değil,


Gelirken de beraberinde getirmişti.


Hem Bey kızıydı,


Hem Bey evine gelin gitmişti,


Bunların hepsinden önemlisi ise Muallim Cabir Hocanın annesi olmaktı.


Beylikten daha önemli olanın eğitim olduğunun farkında olduğundan okuyanlara daha fazla değer veriyordu.


Babamı hiçbir zaman damat olarak görmedi babamda onun için evin içinden bir evlattı, 


Rahmetli Babaannem Oneyi de hiçbir zaman dünür olarak görmedi, 


One, onun için ablaydı, 


Kardeşti. 


Bazı değer yargıları anlatılarak öğrenilmiyor, 


Görerek örnek alıyorsunuz, 


İçselleştiriyorsunuz, 


Bugün evliliğimdeki tüm değer yargılarını dinleyerek değil, 


Görerek öğrendim ben. 


Zekiye Hanım:


Dağıtmayı seviyordu,


Neyi varsa paylaşıyor,


Kapıya gelen kim olsa eli boş göndermiyordu, 


Evde hiçbir şey olmasa çocukken dolaptakini verdiğini görmüşlüğüm var. 


Çocukları mutlu etmek için elinden geleni yapıyor,


Sanırım Anneanne evinin bayram sabahları ilk durağımız olmasının,


Baynal Apartmanda buluşmanın nedeni anneannemdi.


Cabir Dayım,


İbrahim Dayım,


Zeynep Teyzem,


Emine Teyzem hani Dayıdan Teyzeden çok o evde buluşanlar sanki hepimiz kardeş gibiydik,


Aynı evin çocukları,


Aile kavramının kutsallığının bende oluşmasının gerekçesi Anneannemin eviydi.


Nenegile gidiyorum cümlesi ortak sesimizdi. 


Birlikteliği,


Paylaşmayı,


Tencerede ne varsa kaynayan etrafında oturmayı,


Birlikte eğlenip,


Birlikte ağlamayı ben o evde yaşadım.


Evin kolonları da çatısı da anneannemin kendisiydi,


Evden biri eksilse de,


Evin adresi değişse de,


Bizim için değişen hiçbir şey olmuyordu çünkü ev nesneydi anneannem ise özneydi.


Anneannem vefat etti,


Zekiye Hanım,


Tek bir bakışı ile vermek istediği mesajı ileten, 


Eğer söylemek istediği varsa bunu topluluk içinde bile bakışları ile anlatan Beylik kavramının zihnimdeki simgesi vefat etti.


Şimdi Simsor'da asıl övündüğü Muallim Cabir Hocanın hemen yanında yatıyor,


İnsanlar ölünce evlatları ile karşılaşırlar mı ki?


Bilmiyoruz,


Görmedik hiçbirimiz,


Gidip gelen olmadı,


Merak ediyorum bizi birlikte mi bekliyorlardırq acaba... 


Ama inancım Zekiye Hanımın,


Anneannemin bir gün yine çatısının altında hepimizi toplayacağı,


Zamanın esiriyiz her birimiz,


Paylaşılamayan ne varsa geride bırakıyoruz ve sonra gidiyoruz,


İnsanı gittikten sonra yaşatan tek şey bıraktığı iz oluyor,


Torununun torununu görme mutluluğunu yaşamış,


Bey Kızı olarak doğmuş,


Muallim Cabir Hocanın annesi olmaktan gurur duymuş,


Biz 1 çocuk idare edemezken 11 çocuk ve koca bir ailenin arasında birliktelik, samimiyet, paylaşım kültürünü yaşamın karşısına çıkardığı tüm zorluklara rağmen oluşturmuş Zekiye Hanım kapıyı kapattı,


Ve, hepimizin ortak ikamet adresine kilit vuruldu.


Birazdan uçağın tekerleri piste değecek,


Sonra yağmurlu bir Bingöl gününde,


Çocukluğumun sokak aralarından geçerek, 


Hani yolda karşıdan karşıya geçerken anneannemin araba çarpacak korkusuyla kaldırımlar arasında elimizden tutup koştuğu, 


Bizden parçaların arasından, 


Anneannemin ama aynı zamanda Beylik sadece erkeklerde karşılık bulmaz dedirten yaşam hikayesiyle Zekiye Hanımın mezarına gideceğim.


Yaşarken kıymetini bildim,


Yaşarken Anneannem derken gururlandım,


Yaşarken torunuyum derken kendimi hep iyi hissettim,


Kendinde olsa da olmasa da Beylik vermekle, paylaşmakla olur diyen ve arkasında iz bırakan Bey Kadın,


Allah mekanını cennet eylesin.


Gözyaşı dökmedim,


Belki de döktüm fark etmedim, 


Çünkü iz bırakanlar her daim yaşarlar,


Kim bilir belki gökyüzü hepimizin yerine ağladığından hiçbirimiz gözyaşlarımızı fark etmiyoruzdur, 


Zihnimde ölümleri kabul etmeden yaşatmaya devam ediyorum,


Ve, bunu yapabildiğim için kendimi iyi hissediyorum.


Mekanın evlatlarının ve sonrada bizim yanımız olsun Anneannem... 

15 Ekim 2021 Cuma

Bütün Gençlere Bir Not ama Özünde Ey Oğul Sana...

 

Ey Oğul;

 

Hastalıklı bir ruh haline sahip insanların yaşadığı bir coğrafyadır burası,

 

Birlikte çalışma kültürünü dilinden düşürmeyen ama birlikte çalışma kültürünün ne olduğunu bilmeyerek rekabetin gelişmiş dünya ile olması gerektiğini bir türlü anlamayanların,

 

Sürekli olarak birbirleriyle didiştikleri bir coğrafyadır burası.

 

Gücü eline geçirenin bir diğerini yok etmek için eline baltayı alarak önüne gelen ne varsa hırçınca saldırdığı yığınların yaşadığı,

 

Her gelen neslin de bu atmosferin içinde soluk aldığı,

 

Zordur üretmek,

 

Zordur taş üstüne taş koymak,

 

Rekabeti aynı hanenin içindeki kardeşler arasında yapmayı,

 

Yaşadığın mahalledeki çocuklarla,

 

Okuduğun sınıftaki arkadaşlarınla,

 

Ülkendeki insanlarla yapmayı öğretirler,

 

Sıradanlaştıkça mutlu olursun derler,

 

Ben, yapabilirim benden başkası yapamaz diyenlerin,

 

Ben, egosuyla salladıkları baltalarına karşı mücadele etmeyi göze almadan çıkmayacaksın yola!

 

Ey Oğul,

 

Sana icat çıkarma,

 

Yapma diyen çok olur,

 

Bil ki biz bu dünyaya icat çıkarmaya ve yapmaya geldik.

 

Allah’ın haylaz kulları olmaya geldik,

 

İçindeki haylaz çocuğu hiçbir vakit öldürme,

 

Yaşın 90’a da gelse bir yerlerde o haylazlıkla üretmekten ve emek vermekten asla vazgeçme.

 

Anlamsızca savrulan hiçbir baltadan korkma!

 

Yaptıklarından eminsen,

 

Ve, üst üste koyduğun taşların insanlar da oluşturduğu değişimden ve manayı yakalamasından huzur buluyorsan yoluna devam et,

 

Hiçbir şey üretmeyenlerin Habil ile Kabil’den bu yana içlerinde taşıdıkları kıskançlık duygusu ile değişmediklerinin farkında ol!

 

Ey Oğul,

 

Dik durmayı öğren!

 

Kuldan başka kimsenin önünde eğilip bükülme,

 

Sevilme endişesi taşıma,

 

Varsın hiçbir kul seni sevmesin,

 

Sen kulun sevgisi ile istikamet üzeri gidemezsin,

 

Yaptıklarını sadece hakka gösterme çabasında ol,

 

Kul seni anlasa ne olur anlamasa ne olur,

 

Günü kurtarmaya çalışanlardan olma,

 

Bil ki günü kurtarmaya çalışanların hiçbirinin tarihin defterlerinde isimleri yoktur!

 

Ey oğul,

 

Hayal kur,

 

Unutma dünyanın geldiği noktanın temel nedeni hayal kuranlar olmuştur,

 

Değer görme,

 

Beğenilme kaygısı taşıma,

 

Hayallerin insanlara olmaz gibi görünse de,

 

Sen vazgeçenlerden olma,

 

Olmaz denilenlerin ve hayallerini gerçekleştirenlerin dünyanın gelişimini sağladığını unutma!

 

Ey oğul,

 

Okulda aldığın derecelerin,

 

Bitirdiğin üniversitede aldığın diplomanın bir önemi olmadığını,

 

Asıl olanın ihtisaslaşmak olduğunu bil,

 

Yetenek ve becerilerinin üzerine giderek,

 

Asla köreltme kendini,

 

Okuduğun hiçbir kitabın öylesine yazıldığını düşünme,

 

Okuduğun yaprakları yazan insanların yaşanmışlıklarının bir ürünü olduğunu,

 

Ve, her bir sayfanın, cümlesinin, harflerinin konulmasının sürecini de okuduklarınla eşleştirerek oku ki,

 

Üzerindeki içselleştirme sürecini yaşayabil.

 

Ey Oğul,

 

Sorgulama yeteneğini asla kaybetme,

 

Sorgulamadan yaşayarak dünyadan geçenlerin her birinin toprağın altındaki en büyük pişmanlıklarının sorgulamamak olduğunu bil,

 

İnanıyorsan,

 

Yaşıyorsan,

 

Yapıyorsan,

 

Yürüyorsan sorgula!

 

Sana sorgulamaman gerektiğini söylediklerinde uzaklaş,

 

Bil ki sorgulamamak seni Hiç’lik makamından uzaklaştırır.

 

Ey oğul,

 

Dünyanın seninle birlikte tüm insanlara yeteceğinin ama yetmemesinin temel nedeninin Kabil’lerin kıskançlık krizleri olduğunu,

 

Ve, Habil olmanın mutlak bir mükafatı olduğunu,

 

Tarihin yapraklarında aradan asırlar geçse bile karşılık bulacağı düşüncesinden uzaklaşma.

 

Savunduklarınla aslında karakterini oluşturduğunu ve karakterin doğuştan değil emek ve mücadeleyle şekillendiğini,

 

Yaptığın yanlışlardan ve eksikliklerinden de ders alarak yarına yürümekten,

 

Ve, bugünü yaşamaktan asla vazgeçme.

 

Ey Oğul,

 

Ben sana seslendim,

 

Bunları gün gelecek okuyacaksın,

 

Ve, okuduğunda buradaki her bir cümlenin aslında öyle kolay kolay oluştuğunu düşünme,

 

Yazarken 5 dakika,

 

Ama yazmaya gelinceye kadar yılların emeğinin karşılığı olduğunu düşün,

 

Tam da bu yüzden karakterin ve duruşun için yaşamak en güzelidir unutma!

 

Ahmet K.

 

 

 

 

 

 

 

 

 

26 Eylül 2021 Pazar

Eğitimde Başarı için Duygusallık İlk Adımdır...

Bu yaz 3 kamp gerçekleştirdik,


Yunus Emre Yazarlık Kampı,


Uzay ve Astronomi Kampı,


Son olarak da Gençlik ve Tarım Kampı,


Birbirinden değerli gençlerle dolu dolu bir yaz tatili geçirdim,


Beni en çok etkileyen neydi bu gençlerde diye kendime sorduğumda;


Bitmeyen hikayeleri diyebilirim.


Yaşamda olduğu halde hikayesi bitmiş gibi davranan gençlerin arasında hikayesini devam ettiren gençlerle olmak,


Bu gençlerin yer aldığı 100 kişilik bir fikir paylaşım grubu kurduk.


Hala merak duygularını diri tuttukları,


Ve, kendi çıkışlarını bulmaya çalıştıkları için sohbet etmeyi seviyorum bu gençlerle.


Dün gündem gençliğin yurt sorunuydu,


Bugün ise gençliğin eğitime bakış açısını gündeme aldık.


Şehirler değişiyor,


Kişiler değişiyor,


Okullar değişiyor,


Değişmeyen ise ortak her birinin yaşadıkları ve kaygıları.


Duygusal bir Bakanlık Milli Eğitim,


Hani kendi evinizdeki ortamı sağlamadığınız müddetçe ne mutlu olabileceğiniz ne de başarılı olabileceğiniz Türkiye’nin en büyük ailesi,


Aile sadece çalışanlardan oluşmuyor,


Öğrenciler, 


Aileler, 


Temizlik ve güvenlik görevlileri,


Ailenin parçası olmak için eğitim fakültelerinde eğitim görenler,


Atanmak için KPSS sınavında mücadele edenler,


Duygusal bir yaklaşımla tüm taraflar arasındaki bağı kurduğunuz da başarıyı yakalarken,


Kuramadığınızda da başarısızlık koca bir nesli etkiliyor.


Eğitim sistemindeki şikayetlerin temel nedeni ortak duygusal bir bağın kurulamaması.


Öğrenci,


Öğretmen,


Ebeveyn,


Atama bekleyen,


Öğretmen adayı olan her birinin ortak bir şikâyeti var; anlaşılamıyoruz diyorlar.


Eğitim sisteminde bir ihtisaslaşma yaklaşımına ihtiyaç var.


Her bir bireyin yetenekli olduğu alan veya alanlar vardır,


Ama her bir bireyi aynı şekilde yaklaşarak ne bireyin kendisini sağlamasını sağlayabilirsiniz,


Ne de başarılı olmasını.


Ben, eğitim hayatım boyunca anlaşılamayanlardandım.


Şükürler olsun eğitim sisteminin dışında kendimi bulabileceğim bir yolu merak duygumdan vazgeçmeyerek buldum.


Sordum gençlere,


Benim liseyi bitirdiğim,


Üniversiteyi bitirdiğim dönemden bu yana pek de değişen bir şey yok.


Üzerine gençler daha karamsar.


Milli Eğitim Şurası olacakmış Aralık ayında,


Kimlerle yapılacak bilmiyorum,


Ama o şuranın asıl katılımcısı Anadolu’nun farklılıklarıyla zengin olan gençleri olmalı,


Kimse çocukların, gençlerin adına uzaktan bakarak karar vermemeli,


En önemlisi de zamanında zaten bizde gençtik diyerek hareket etmemeli,


Sizin zamanınızdaki gençlik kavramı ile bugünün gençlik kavramı arasındaki farkı anlayamazsınız,


Anlasaydınız zaten bugün bambaşka şeyler konuşuyorduk.


Sosyal Bilgiler Öğretmenliği mezunu Afyon’dan Burak,


İyi de bir Gençlik Kamp Lideri Gardiyanlık mülakatlarından haber bekliyor.


Düşünsenize bir ülkenin eğitimcileri,


Eğitimci adayları gardiyanlık, bekçilik, polislik veya askerlik alanlarında iş bulmaya çalışıyorlar.


Mantık olarak zaten öğretmenlik yapacak birinin hatta Türk filmlerinden Cüneyt Arkın sahnesinden de biliriz bunu silahı kalemidir.


Silahı kalem olanın silahının tabancaya dönüşmesinin oluşturduğu psikolojik travmayı idrak edebiliyor musun?


Yok ne ben idrak edebilirim,


Ne de sen…


Bunu ancak o insanın kendisi anlayabilir.


Mercan mesela Siirtli,


İçindeki merak duygusunun peşinden giderek Anadolu’nun dört bir yanında kendisine katkı sunacak eğitim, toplantı ve proje varsa katılan bir Lisans Sosyal Hizmet Mezunu,


Aldığı puanla atanamayınca,


Parkur parkur koşarak Polis olmak için mücadele edenlerden,


Geçtiği parkurlardan sonra da referans bulamadım diye elendim diyenlerden.


Merak duygusunun peşinden giderek dil öğrenmek için emek verenlerden.


Gelen her bir mesaj sonrasında bu kadar zor mu diyorsun?


Zor demek…


Milli Eğitim duygusal bir iştir,


Duygusal olan aktörler yetiştirir ve duygusal bir birliktelik sağlarsanız bir toplumun geleceğini inşa edersiniz.


Gençlere kulak vererek Milli Eğitimin duygusal ruhunu harekete geçirmek ve sistemin sorunlarını ortaya koymak için yakın zamanda Gençlik ve Eğitim Projesine başlamayı hedefliyoruz.


Eğitimin sorunlarını bölgesel olarak ele almayı sonra da tüm Türkiye Gençliği ile tartışarak çözüm reçetesini ve çözümün arayışı bizatihi sorunun muhataplarıyla ele almayı planlıyoruz.


Bakalım neler çıkacak ortaya,


Ama duygusallık olmadan Eğitimde başarı uzak ve çok uzak olmaya devam edecek.


Eğitimde duygusal birliktelik başkanlığını kurarak bütçe kalemini koyduğumuz gün aslında başarı yaklaşmaya başlayacak…









25 Eylül 2021 Cumartesi

Anadolu Gençlerinin KYK Sorununu Değil Rekabet Sorununu Konuşmak Gerekirken...

Anadolu’nun Çocuklarının Yurt Meselesi


Yıl 2004,


Üniversiteyi yeni kazanmışım,


KYK Yurduna kayıt yaptırıp merdivenlerden yukarı doğru çıkıyorum,


Hiç tanımadığım 7 ayrı kişi,


7 ayrı dolap,


Bir o kadar ranza,


Ortada bir masa etrafında birkaç sandalye,


İlk günden geçmiş yıllardan öğrenciliği devam edenler tavandan çekmişler elektriği,


Kaçak kablo ile bir de su ısıtıcısı,


Yazılı kuralları her yerde yazıyor,


Ama yazılı olmayan kuralları senden bir yıl öncesinde yurda yerleşip tecrübeli olanlardan öğreniyorsun.


1 yıl kaldım KYK yurdunda,


Çalışma ortamı zaten yoktu,


Olsa da inanmadığım sistemin içinde çalışır mıydım?


Koca bir muamma…


Aradan geçen 17 yıl,


Günlerdir geçen yıl ve bu yıl üniversiteyi kazananların gündemi ortak,


BARINAMIYORUZ,


Sosyal medyada gündem oluşturuyorlar,


Kendilerini ifade ediyorlar,


Sokaklarda yatarak,


Parklarda buluşarak dikkat çekmeye çalışıyorlar.


Bizim Anadolu’nun gençlerine sordum,


Peşi sıra gelmeye başladı mesajlar,


Covid19 dönemi olmasına rağmen 6 – 8 kişilik odalar da kalıyoruz diyor Eczacılık öğrencisi Furkan,


Nerede mi?


Küçük bir Anadolu şehrinde değil Türkiye’nin Başkentinde…


Pandemi öncesi 3 kişilik kaldıkları odalar 4’er kişi kalacaklarını yurtlarına gittiklerinde öğrenmişler Atatürk KYK yurdunda kalanlar,


Mesajların her biri birbirinden dertli,


Sosyal medyada değil doğrudan sahada tanıdığım ve bildiğim gençlerden dinledim tabloyu.


Hani hayali kişiler değiller,


Memleketin evladı olarak sorunu yaşayan gençler.


Üniversitelerle ilgili kurulacak çok cümle var,


Bu akşam KYK’larla ilgili dizmek istiyorum peşi sıra cümleleri.


Üniversiteler ve KYK’ların birbirinden ayrı kurumlar olması baştan en büyük hata.


Üniversiteler her bir fakülteyi açarken öncelikle KYK’dan onay almalı,


Kardeşim ben Mühendislik Fakültesi açıyorum 1000 öğrenci alacağım barınma için onay veriyor musunuz sorusuna olumlu cevap almadıktan sonra o fakülte o şehirde açılmamalı.


Her üniversite yeni bölüm istiyor,


Artan öğrenci sayısı ile övünen üniversiteler beni korkutuyor.


Üniversite yönetimleri Anadolu’nun gençlerinin durumlarını görmeli,


İnsanlar zorluk içerisinde zaten üniversitelere gidiyorlar,


Binlerce hayalle gittikleri üniversitelerin hayal kırıklığı oluşturan değil,


Hayalleri zenginleştiren yapılara dönüşmesi için öncelikle KYK ve Üniversiteler ortak çatı altında buluşturulmalı. 


Yasal düzenleme ile barınma sorununu çözemeyen üniversitelere yeni bölüm açma imkanı verilmemeli.


Yeni bölüm istiyorsa üniversite gitsin öncelikle barınma sorununu çözsün,


Gerekli alt yapıyı hazırladıktan sonra başvurusunu yaparak onayı alsın.


Öğrenci sayısı ile övünen üniversiteler,


Bu yıl öğrenci sayımız şuna ulaştı diyenler,


Kurulduğumuz günden bu yana sayı olarak sürekli büyüyoruz yaklaşımı,


Dünya ile rekabetimize katkı sunmuyor,


Gelişmiş ülkelerdeki üniversitelerle olan rekabetimize katkı sunmuyor.


Başkent Ankara’da 8 kişilik oda da okuyan bir öğrencinin nasıl normal bir psikolojide hele bir de pandemi döneminde eğitim sürecinin devam etmesini bekleyebilirsiniz.


Üniversite açmak,


Fakültelerin sayısını arttırmak,


Öğrenci sayısını arttırarak herkesi üniversiteli yapmaya çalışmanın bu ülkeye ne yararı var doğrusu anlamıyorum.


Bugün Anadolu’nun gençlerinin barınma sorununu değil;


o Tüm KYK yurtlarımızda Kariyer Yönlendirme Ofisleri açıyoruz. Her bir gencimizin yurt ortamı içerisinde ihtisaslaşması ve dünyanın gelişmiş ülkelerindeki akranlarıyla rekabeti için kariyer ofisleri aracılığıyla gençlerimize Danışmanlık hizmeti verecek Rol Model Gençlik Liderleri yetiştiriyoruz.

o Genç Arkadaşlarım; KYK Yurtlarının barınmanın yanı sıra gençliğin aktivite alanı olmasını, birlikte çalışma kültürüyle çağı yakalayabilecekleri ortamlara dönüşmesi için ortak çalışmalar yapılabilecek alanlara kavuşmasını sağlıyoruz. Bununla birlikte sadece KYK Yurtlarında kalan gençlerimizin birlikte çalışma kültürüyle ihtisaslaşmadan kopmadan emek verebilmeleri için Kredi Yurtlar Kurumlarımızda kalan gençlerimize özgü Küçük Çaplı Girişimcilik Destek Programını başlatıyoruz. Üniversite okuyan gençlerimizin eğitim süreçleri içerisindeki ihtisaslaşmalarına katkı sunacak bir model olsun istiyoruz.

o KYK Yurtları her yerde modernize ediliyor, edilmeyen yerlerde edilecek en kısa sürede kimsenin bundan endişesi olmasın. Çok net bir şekilde ifade etmek istiyorum ki biz sadece KYK yurtlarındaki yatakları ve dolapları değiştirip modern binalar yapmıyoruz. Aynı zamanda KYK’ların gençliğin kendisine ait hissedeceği ve mutlu olacağı bir Üretim Atölyesine dönüşmesini sağlıyoruz. KYK Yurtlarında kalan genç kardeşlerimizin hayal etme süreçlerine katkı sunmak adına tematik kütüphaneler oluşturuyoruz. Tematik kütüphaneler aracılığıyla gençlerimizin gelişmiş dünya ile olan rekabetimize katkı sunmasını sağlayacağız.

o Pilot olarak belirlediğimiz KYK Yurtlarımız da gençlerimizin uluslararası arenadaki gelişmeleri takip edebilmeleri için dil eğitim sınıfları oluşturuyoruz. Bu konuda Milli Eğitim Bakanlığımızla işbirliği yaparak gençlerimizin üniversite mezunu olurken diplomalarının yanında farklı yeterliliklere de sahip olmalarını sağlamayı bir zorunluluk olarak görüyoruz.


Vb, başlıklarla rekabetine katkı sunacak yaklaşımları konuşmamız tartışmamız gerekirken,


Bizim 21. Yüzyılda hala barınma sorunu üzerinden siyasi kutuplaşma yaşıyor olmamız,


Siyasetin en büyük ayıbıdır.


Kardeşim,


Anadolu’daki tüm gençler bu memleketin has ve has evlatları,


Birini diğerinden ayırt edemezsiniz.


Bırakın kimin yaptığı önemli değil,


Çağ adlı uzay mekiği hızla ilerliyor,


Bizim bunu yakalayacak politika ve yaklaşımlara ihtiyacımız var.


8 kişilik oda da eczacılık okuyan Furkan’ın hangi kafayla bilim üretmesini bekleyebiliriz,


Yok kardeşim imkanı olsa gidecek tek başına evini tutacak kalacak belki,


Yok ki kalamıyor,


Kalamıyorsa o üniversiteyi kurup,


Fakülteyi açtıysak o gence kendisini geliştirerek dünyanın gelişmiş ülkelerindeki akranlarıyla rekabet edeceği ortamı sağlamak zorundayız.


Üniversitelerin, fakültelerin ve öğrencilerin sayısının artması mesele değil,


Kardeşim tek bir fakülten olsun 100 öğrencin olsun ama dünyanın gelişmiş ülkelerindeki akranlarıyla rekabet eden ve gerçek manada Ar-Ge çalışması yapan bireyler yetişsin.


Siyaset üstü yaklaşılması gereken konulardan bir tanesi bugün Anadolu’nun çocuklarının Barınma meselesidir. 


Ama asıl mesele barınma sorunu değil KYK’ların rekabet sürecine sunacağı katkının modernize edilerek gündeme alınmasıdır.


KYK’ların üniversite okuma sürecini bütünleştiren ve kariyer sürecine katkı sunan bir noktaya ulaşmasını tartışalım,


Ama önce şu bizim Anadolu Gençlerinin Yurt Meselesini hep birlikte bir çözelim.






24 Eylül 2021 Cuma

Covid19 bittiğinde ağızları ve burunları kapatan maskeyi çıkaracağız, Peki ya gözlerdeki maskeler ne olacak?

 

Covid19 başladığından bu yana şehrin içinde kaybolmayalı epey bir zaman oldu,

 

Mahalle aralarından başlayarak en kalabalıkların içine doğru yürümeyeli,

 

İki gündür aşı sonrası oluşan antikorun da verdiği güvenle arka sokaklardan başlayarak,

 

Birkaç insanın görüldüğü mahalle aralarından kalabalıkların içine doğru yürüyorum,

 

Tam bir Netflix dizisi gibi sokaklar. Yüzünde maske olan insanların arasında gezinirken endişeli bakışları maskelerin üzerindeki gözlerin derinliklerinde görüyorum.

 

Eskisi gibi değil; sokaklar, caddeler, mahalleler.

 

Bize ait olan hayat bir anda geride kaldı.

 

Yürürken birinin kalkmasını fırsat bilerek oturuyorum boşalan banka.

 

Aralarında gezindiğim insanlar şimdi bir bir yanımdan geçiyorlar.

 

Çocukluğuma gidiyorum o an,

 

Sanki bir anda zaman tünelinin içine giriyorum.

 

Küçük Anadolu şehirlerinin ortak özelliği miydi o dönemde bilmiyorum.

 

Şehrin sokaklarında gezen insanların her biri sima olarak birbirini tanır,

 

İsmen bilmese de tanıdık simaların birbirlerine verdikleri selamları hatırlıyorum.

 

Tanışmaya gerek yoktu şehirlerin ruhunda var olan özündeki samimiyet ruhuyla herkes tanıdıktı.

 

Yol boyu yürürken insanların yüzündeki tebessümle size baktıklarını,

 

Tebessümün içinde bir de selam veren bakışlarının derinliklerindeki tanışıklık duygusu güvensizliğin olduğu ortamlarda bile kendinizi güvende hissetmenizi sağlıyordu.

 

İrkiliyorum,

 

Zaman tünelindeki yolcuğum keskin bıçak darbesi gibi bitiyor,

 

Oturduğum bankta buluyorum kendimi,

 

Önümden geçen insanlar,

 

Birbirlerinin gözlerine bakmaktan çekinenler,

 

Adeta karşısındaki yürüyenlerin arasından sıyrılırcasına hızla atılan adımlar,

 

Şehirlerin insan profili bizim çocukluğumuzdan bu yana çok değişti,

 

Değişim beraberinde güvensizlikle birlikte samimiyetsizlik getirdi.

 

Tanışık insanlar bile artık tanışmıyormuşçasına birbirinden uzak,

 

Bizden olmayanlar ve var olan ruhun içine bilinçsizce taşınan insanlar tutmuşlar köşe başlarını,

 

Göçmenler diyoruz bunlara,

 

Yaşadıkları coğrafyalarda yaşanan insanlık dışı görüntüler sonrasında belki de kendi tanışıklıklarını terk etmek zorunda kalan insanların bozduğu bir ahenkte üzerine eklenince herkes birbirinden daha fazla uzak,

 

Samimiyet havasıdır şehirleri ayakta tutan,

 

Tanışıklık duygusudur güven veren,

 

Gözlerin derinliklerindeki tebessümle karışık selamlaşmadır mutluluğu ve paylaşımı arttıran,

 

İnsanı diğer varlıklardan ayıran da tam olarak budur.

 

Anadolu’nun samimiyet ve toplumsal tanışıklığı attırma Eylem Planına ihtiyacı var.

 

Anne ve babalar değişimin olumsuz etkilerini gördükleri için kapalı kutu yaşamın içine çekiyorlar çocukları,

 

Sokakları,

 

Caddeleri,

 

Mahalleleri bilmeden insanlara karşı tedirgin olan çocuklar yetişiyor.

 

Toplumsal birlikteliğe en büyük zararı bilinçli veya bilinçsiz bir şekilde veriyoruz.

 

Genç Kardeşim!

 

Sokağa çıktığında hiç tanımadığın insanlarla selamlaşmaktan çekinme,

 

İnsanların arasından sıyrılarak kaçar adım geçme,

 

Geçen insanların her birinin senden olduğunun ve gözbebeklerinin derinliklerindeki kaçışın içine tanışıklığı yerleştirmek adına gülümseyerek selam vermekten endişe etme,

 

Yola gördüğün insanların yaşı kaç olursa olsun bir selamı çok görüp uzaklaşma,

 

Her bir insanın yalnızlığının içinde bir sohbet etme arzusu vardır. Bunun ortaya çıkması için adım atması gerekenin sen olduğunu unutma her zaman karşıdan bekleme.

 

Yaşadığın şehrin insan profilini zihnine kazı,

 

İsmini bilmesen de olur zihinsel bir tanışıklık oluştur.

 

Kontrolsüz bir şekilde sana dahil edilenlerin yaşamanın mevcut şartlarda bir parçası olduğunu kabullen,

 

Çözüm gelene kadar o insanlarında tanışıklık sürecine dahil olmasının hissedeceğin güveni arttıracağını unutma,

 

Toplumsal sorunların sende oluşturduğu kaçış duygusunun bir tek sana ait olduğunu düşünerek umutsuzluğa kapılma,

 

Seninle birlikte etrafındakilerin her birinin ortak sorunu,

 

Kaçışı durdurmak ve çözüme ulaşmak için paylaşımın olmazsa olmaz olduğunu ve paylaşımın senden başlamazsa hiçbir zaman gelmeyeceğinin farkında ol.

 

Uzaklaştıran ve ötekileştiren dillerin amacının sadece kendi güvenli alanını korumak olduğunu bil.

 

Etrafı korunan alanın özünde güvenli olmadığını birlikteliğin gerçek güveni sağlayacağının uyanışını yaşa.

 

Asırlar öncesinden Gelin Tanış olalım İşi Kolay Kılalım diyen Yunus’un özünde kastının işi kolay kılmak için tanışmak olduğunu unutma.

 

Banktan kalkıyorum,

 

İki elim üzerimdeki montun cebinde,

 

Yüzündeki maskeyle sadece ağzını ve burnunu değil aynı zamanda gözlerini de kapatan insanların arasından geçerken bakmaya çalışıyorum,

 

Yok olmuyor,

 

Maskelerin her biri gözleri de kapatmış,

 

Ve, covid19 bittiğinde ağızları ve burunları kapatan maskeyi çıkaracağız,

 

Peki ya gözlerdeki maskeler ne olacak diye düşünerek,

 

Bilmediğim sokakların arasına doğru yürüyorum.

 

İskemlesiyle evinin önünde geçmişin ruhunu yansıtan dedenin yanından geçerken çakıyorum selamı,

 

Sanki bu anı bekliyormuş gibi başlıyor sohbet,

 

Eskinin eskisinin hala gözleri açıkken,

 

Yeninin yenisinin gözlerinin kapanmasının sorumluluğunu kim üstlenecek bilmiyorum,

 

Çözüm ise hepimize ait ve çok net:

 

Gelin Tanış Olalım İşi Kolay Kılalım.

 

Ne varsa birlikte aşalım,

 

Ama şu Ben, Ben diyerek kendi güvenli alanını korumaya çalışanların her birinin güvenli alanlarının önce güvenli olmadığının farkında olalım!

 

Öyle işte,

 

Yürümeye devam ederken,

 

Telefonun ekranından yazdım bu cümleleri…