4 Mayıs 2021 Salı

Şairin dediği yaşta olmak... Yaş 35... Ah be Cahit Sıtkı...

Şairin dediği gibi,


Yaş 35 artık,


Yolun yarısındayız,


Kim bilir yolun yarısı diyen Cahit Sıtkı gibi belki de yolun yarısı bile değildir,


Kim bilir,


Unutmayı bilmem ben,


İstediğim an çocukluğumdan itibaren bütün geçmişime dokunurum zihnimde,


İnsanın en sevdiğim yönüdür aslında; unutmak,


Ama ben bilmem unutmayı,


Çocukken gördüğümü,


Bana Palu’da duvarları yeşile çalan uzaktan kumandalı sarı arabayı,


Babamın aldığı ilk BMX bisikletimi,


Mehmet Akif Ersoy İlköğretim okulunun bahçesinde ben sürerken bana bakan bakışlarını,


One’nin 2 katlı oturduğumuz evde sobanın altında pişirdiği patatesi,


Dedemin Eski Halin girişindeki evin penceresinden siyah poşete koyarak pencereden attığı bozuk paraları,


Şimdilerde artık son demlerini yaşadığını hissettiren anneannemin koca bir aileyi tek başına yöneten asaletini,


Cabir Dayımın eskilerin en iyi çocuk markası olan LCW’dan Melike ve bana aldığı lacivert ve kahverengi kapüşonlularla il dışından getirdiği hediyeleri,


Dokunsan ağlayacağım şu anda,


Biraz yorgun düşmüştüm,


Tam da yatağa uzandım uyuyacaktım Ays açınca Cahit Sıtkı’dan yaş 35 şiirini,


Doldum,


Ve, kontrolsüz bir şekilde 35 yılın tüm anlarına bir bir dokunmaya başladım,


17’li yaşlarıma geldiğimde kendimden hep büyüklerle arkadaşlık ettiğimden midir bilmem,


Hep yaş 22 – 23 diyordum,


Hatta Mehmet Altan Abi benimle ilgili ilk köşe yazısını yazdığında ben 17 yaşında olmama rağmen yaşı 20 diye yazmıştı,


Dönüp arkama baktığımda,


Geçmişin dokunduğum tün anılarının içinde hep mutluyum,


Hiç pişmanlığım yok,


Ya da keşke dediğim bir şey yok,


Kızgınlıklarım vardı eskiden onları da sonradan üzerine giderek yendim,


Kızdıklarımın iyi olan ortak yaşanmışlıklarıyla hatırlamayı tercih ettim.


35 yaşa 65 dünya ülkesine gitmeyi sığdırdım,


Birlikte yola çıktılarım,


Ülkeler de gezdiklerim bir bir gittiler,


Kim bilir nerelere gittiler,


Ben yolculuklarıma devam ettim,


Aslında hep iyi bir yol arkadaşıydım,


Ama farkında olmadan hıza yetişemeyenlerden bir bir uzaklaştım,


Sadece 1 defa yavaş kaldığımı hissettim,


Onda da aslında yavaş kalan ben değilmişim sonradan fark ettim,


Yaş 35,


Neresindeyiz ömrün hiç bilmiyorum,


Ya başında ya da ortasında,


Kim bilir neresinde,


Yoldayız bu gece yolculuk esnasında durduk bir handa,


Sağımda Ays,


Solumda Atlas,


Bomboş bir hanın içinde bakıyoruz geçmişe,


Geleceğe,


Bugüne,


Sonra sabah olacak ve uyanacağız,


Uyandığımızda kaldığımız yerden hancıdan müsaade isteyerek yolculuğumuza devam edeceğiz,


Sonra yol boyunca yeni hikayeler toplamaya devam edeceğiz…


Yetişenlerle yol boyunca karşılaşmaya devam edeceğiz,


Çocukken ilkokul sıralarında resim öğretmenimiz resim defterime bakarak ne çiziyorsun sen demişti,


Bende bakıp Hocam dünyayı çiziyorum demiştim,


Bu dünyaya benzemiyor dediğinde,


Kendi dünyamı çiziyorum demiştim.


Çocukken çizmeye başladığım dünyamı hala çizmeye devam ediyorum,


Maçın ilk yarısını tamamladık,


İyisiyle kötüsüyle çok hikaye topladık,


Bakalım maçın ikinci yarısına başlayabilecek miyiz?


Başladık diyelim bitirebilecek miyiz?


Bitirdik diyelim kazanacak mıyız?


Kazandık diyelim sevdiklerimizle bir araya gelerek kutlayabilecek miyiz?


Hayat işte…


Sevgiyle…





2 Mayıs 2021 Pazar

Hastalığın adı; beklemek...

Hastalığın adı; beklemek,


Hastalığı yaşayanlar bunun farkında değiller,


Dünyadaki milyonlarca insan eş zamanlı olarak yaşıyor hastalığı,


Yenmesi çok zor,


Çünkü tedavi için önce hastalığın farkına varmak gerekiyor.


Coğrafyalar değişiyor, ülkeler, şehirler, mahalleler, haneler değişiyor ama hastalığın kendini gösteren yüzü değişmiyor.


Kimisi akşam yemeğini, kimisi sabah kahvaltısını, kimisi ekmek kuyruğunu, kimisi iş bulmayı; okulu bitirmeyi, atanmayı, evlenmeyi, askere gitmeyi, emekli olmayı, çocuk sahibi olmayı, mutlu olmayı, hürriyeti, zengin olmayı, ay başının gelmesini, ev sahibi olmayı, siftah yapmayı, geçinmeyi, hastalığı yenmeyi, iktidar olmayı, güçlenmeyi, doğumu ve kimisi de ölümü bekliyor.


Hastalığın adı; beklemek,


Yaşamını bekleyerek geçirenlerin üzerine şimdi covid19 salgınının bitmesini bekleyenler eklendi,


Milyonların sayısının milyarlara ulaşmasının temel nedeni bekleme hastalığının insanlar arasında daha çok yayılmasının istenilmesi,


Bekliyoruz çaresizce,


Fakat bu hastalıktan kurtulmak için;


Bulunmuş veya bulunması mümkün olan ilaç veya aşı yok.


Hiçbir zaman da olmayacak.


Tek çözüm; eğitim fakat eğitimi de beklemek üzerine inşa ettiklerinden dolayı çözüm reçetesi uzak…


İnsanların yaşamları boyunca kullanmayacakları bir eğitim sistemi içerisinde yaklaşık 20 yıllarını geçirdikleri süreç; saçma geliyor.


Ortalama 60 yıl yaşayan bir insanın ömrünün kendisine yaşamda pratikte katkı sunmayacak bir sistemin içerisine girerek şekillendirilmesi ve bireyin yeteneklerinin körelmesi beklemek hastalığının bir sonucu.


Beklemek hastalığı düşünmenin önündeki en büyük engeldir,


Düşünerek hareket ettiğin vakit beklediklerinin tamamının sana ait olan ömrü alıp götürdüğünü fark edecek olan insan maalesef çocukluk döneminden itibaren düşünmesi gerektiği gibi değil düşünülmesi istenilen bir sürece sürükleniyor.


Sistemin öğretilerinden kaynaklı hayattaki bekleyiş süreci,


Birbirini takip eden bir döngü gibi her bekleyiş bittiği anda yeni bir bekleyiş başlıyor ve farkında olmadan ölüm uçurumundan bir bir düşenlere katılıyorsun,


Beklemek hastalığının insanlığın en büyük düşmanı olduğunun farkında olanlar yaşamın içerisinde yayılması için coğrafya fark etmeksizin asırlardır emek veriyorlar,


Maalesef çağlar, asırlar, yıllar, mevsimler değişiyor teknoloji gelişiyor fakat hastalık yayılma hızını eksiltmiyor.


Daha doğduğu günden itibaren hastalıklı insanlar hastalığı bebeğe aşılamaya başlıyorlar.


Bekle oğlum,


Beke kızım,


Büyüyünce alacağım,


Sen daha çocuksun,


Büyüyünce ne olacaksın?


Benim çocuğum büyüyünce şunları yapacak…


Daha binlerce sözcük ve cümleyi peşi sıra dizebilirim…


İnsanlığın en büyük düşmanı; beklemek adlı hastalık.


Beklediğin vakit sıraların hiçbiri bitmeyecek,


Biri bittiğinde diğeri başlayacak,


Öncelikle beklemekle mücadele etmek gerek,


Beklemek dini açıdan da sabretmek tabiriyle suiistimal edilen hastalıkla,


Aydınlanmaya,


Zihinlerin düşünmeyi öğrenmesine,


Ezberletilmiş yaşamlardan uzaklaşılmasına,


İnsanlığın ihtiyacı var.


Yoksa bugün covid19’la beklemek hastalığına kapılanlar yarın kim bilir nelerle kapılacaklar…


İnsanları yaşarken öldüren ve bitkisel hayata sokan,


Ama farkında olunmayan hastalık; beklemek…


Sahi ya sen hastalığın hangi aşamasındasın neyi bekliyorsun?


Aşının gelmesini mi?


Beyin her kafa tasının içinde olan bir güçken kullanmadan ölenlerin ya da kullandığını zannederek ölenlerin sayısı kaçtır acaba dünyada;


Bu sorunun cevabını ölümün ötesinde sorma imkânım olursa sormak istiyorum…


Neyse beklemeye devam edelim,


Neyi mi bilmiyorum ki,


İllaki olur bir şey…



1 Mayıs 2021 Cumartesi

Kayıtsız kalsam vicdanım el vermiyor, Yazsam okuyan hissetmiyor...

‘’Özür dilerim Oğlum,


Kaç gündür siftah etmeden dükkân kapatıyorum.’’


‘’Ben, ölünce mezara mı geleceksiniz? Kaç gündür siftah etmeden dükkân kapatıyorum’’


Mersin’in Mut ilçesinde yaşayan,


48 yaşında,


Tek bir çocuğu olan,


Eşini de kısa bir süre önce kanser illetinden kaybetmiş Murat Gümüş’e ait sosyal medya paylaşımları bunlar.


Bu sabah Mut ilçesinin tek kokoreççisi evinin önünde astı kendini.



1 Mayıs işçinin emekçinin dayanışma günü ve bayramı,


Covid19 salgınında 1.5 yılı neredeyse geride bıraktık,


Her gün tıka basa dolan restoranlar,


Kafeteryalar,


Kıraathaneler,


Mahalle bakkalları,


Kasapları,


Bir bir indiriyorlar kepenklerini…


Büyük mağaza zincirleri çağa hızlı bir şekilde adapte olarak eve teslim sistemini pandemiyle birlikte güçlü bir alt yapı ile sağlarken,


Küçük ve zincir dışı esnaflar,


Özellikle de teknolojiyi yakalayamayanlar,


Geçtiğimiz 1.5 yıl içerisinde yaptıkları bütün yatırımları kaybettiler.


Oturduğum mahallede hemen köşe başında milyonluk yatırımla yaptığı kafe restoranı kısıtlamaların gelmesiyle geçici olarak kapatan esnaf, 


Kısıtlamalar uzayınca ne varsa toplayıp gitti,



Maalesef kiraya, masraflara dayanamadı,


Kısıtlamalar gevşetilince boşalttığı dükkân da kiralanmayınca aynı malzemeleri alıp gelerek masraf yaparak yeniden açtı,


Kısıtlamaların gelmesiyle birlikte yine ne varsa topladı,


Ve, gitti…


Şehirdeki esnafların değişim sürecini hızlandırılmış bir filme dönüştürsek,


Kapatanlar,


Açanlar,


Açanlar,


Kapatanlar,


Ve, en korkuncu çaresiz kalanlar…


Bugün 1 Mayıs işçinin ve emekçinin dayanışma bayramı,


Sosyal medya yıkılıyor,


Mesajlar peşi sıra dizilmiş,


Bu yazıyı yazarken 235 Bin Tweet atılmıştı #1Mayıs hashtagiyle,


Muhtemelen milyonu bulacaktır,


Biz sosyal medyada kutlamaya devam ederken,


Mersin’in Mut ilçesinde,


48 yaşındaki Murat Gümüş,


Adım adım gitti ölüme…


Neden mi?


Dayanacak gücü kalmamıştı,


Günlerdir siftah yapmadan,


Dükkanını açıyordu ve sonra kapatıyordu…


Neden mi? 


İnsani ve vicdani duyguların yitirildiği bir sürecin içine girmiştik,


Yanı başımızdaki yangını gören gözlerimiz görmez olmuştu…


Neden mi?


Çığlıkları işiten kulaklarımız,


O kadar çok alışmış ve duygularını kaybetmişti ki,


İşittiğini duymuyordu,


Duyduğunu ise anlamıyordu…


Bugün 1 Mayıs güya işçinin ve emekçinin bayramı,


Emekçi Murat Gümüş,


Kanserden kaybettiği eşinin ardından,


Görmeyen gözlere,


Duymayan kulaklara,


Hissetmeyen vicdanlara dayanamayıp gitti…


Biz, kutlamalara devam edelim,


Sosyal medyada mesaj atmak,


Yanınızdayız demek,


Destekler verdik,


Daha çok destek vereceğiz açıklamaları...


Ansızın aramızdan ayrılanlar,


Haberimiz olanlar,


Ve, bir de haberimiz olmadan ayrılanlar…


Tanımıyorum Murat Gümüş’ü,


Kimdir bilmiyorum,


Sende tanımıyorsun,


Ama vebali senin, benim, bizim, hepimizin boynunda biliyorum…


Allah affetsin,


Kimi mi?


Tabi ki seni beni…


Gözler, kulaklar, kalp sadece bizim görmek, duymak ve hissetmek istediklerimiz için verilmedi,


Öyle verildiğini düşünen İnsan,


Öyle inanmak istersen de inanmaya devam et,


Bugün, yarın gittiğinde çok uzak değil,


Uzak görünen,


Senden anlayacaksın,


O vakit Murat Gümüş’le karşılaştığında ne hissedeceksin…


Ah işte 1 Mayıs,


Kayıtsız kalsam vicdanım el vermiyor,


Yazsam okuyan hissetmiyor,


Ah işte…