23 Temmuz 2023 Pazar

Biz doğru noktadan başlamadığımız için doğru yoldan gidemiyoruz...

Koca Bir Yüzyılda Türkiyelileşemedik

Yıl 1923 - 2023,

Asırlık bir dönemin değerlendirmesini yapmadan,

Karnedeki notları değerlendirmeden bir üst sınıfta başarılı olma imkanı yok Cumhuriyetin.

Hani biz Cumhuriyet çocuğuyuz deniyor ya bu söyleme katılmıyorum.

Cumhuriyet aslında her birimizin ayrı ayrı çocuğu,

Ve, bu çocuğun başarılı olmasını istemek kötü bir şey değil.

Bir kısmına şahitlik ettiğimiz,

Bir kısmını ise teknolojinin el verdiği noktalarda izleyerek,

Ya da okuyarak öğrendiğimiz koca bir asır geride kaldı.

Darbeler,

İdamlar,

Muhtıralar,

Bölünmüşlük ve parçalanmışlık,

Liyakatsizlik,

Eğitimsizlik,

Adaletsizlik,

Dünya ile rekabet edememek,

İnsan hakları,

Özgürlükler,

Irkçılık,

Çok büyük sınavlar ve sorunlar yumağı sığdı koca bir asrın içine!

Haneler değişse de,

Aslında farklı farklı nedenlerden dolayı her hanenin içinde acılar hiç bitmedi,

İkinci yüzyıla geçerken de yüklendiği acılarla yoluna devam ederken; Cumhuriyet,

Şu geride kalan sınıfın karnesini bir değerlendirmeden yola devam etmenin hiçbir yararı olmayacağını düşünüyorum.

Hatalarınla yüzleşmeden kendini değiştiremezsin.

Cumhuriyet hepimizin ortak çocuğu ve bir yerlerde var olan hataların her biriyle yüzleşmesini sağlamak zorundayız,

Aynı hataların tekrar yapılıp,

Acıların tekrardan yaşanmaması,

Gözyaşlarının yeniden haneler değişse de dökülmemesi için bir değerlendirme yapmak gerekiyor.

Kendini değerlendiren,

Hatalarıyla şeffaf bir şekilde yüzleşen bir Cumhuriyet tüm ülkeye daha mutlu bir gelecek sağlar.

Hatalar Cumhuriyetin kendisine ait değil belki de ama yönetenler bu hataları yaptılar,

Birilerinin hatalarını da her seferinde bir tek dönemin insanları değil asrın içindeki tüm herkes birlikte yaşadı.

Ben, Mederesler idam edilirken hayatta değildim ama sonuçlarını yaşadım,

Ben, aydınlar idam edilirken hayatta değildim ama sonuçlarını yaşadım,

Ben, Denizler darağacına giderken hayatta değildim ama sonuçlarını yaşadım.

Ben, darbeler yaşanırken ya da darbe sonrası anayasalar yapılırken hayatta değildim ama sonuçlarını yaşadım,

Ben, çok başlı Türkiye yönetimleri döneminde bebektim, çocuktum ama sonuçlarını yaşadım,

Ben, faili meçhuller işlenirken çocuktum ve gençtim ama sonuçlarını yaşadım,

Ben, sokak ortasında Uğur Mumcu öldürülürken, gazeteciler, düşünce insanları öldürülürken ya yoktum, ya çocuktum, ya da yetişkindim ama her seferinde sonuçlarını yaşadım,

İlk asırda ne Türkleştirmek isteyenler başarılı olabildi,

Ne de Türkleştirmenin karşısında durabilenler,

Geriye kimse bir miras bırakamadı,

Öyle dönüp arkama baktığımda vicdanım rahat diyenin de vicdanının çok rahat olduğunu düşünmüyorum,

Evinde çocuğunun yüzüne bakınca ne hissediyorsun,


Ey oğlum, Ey kızım sana hayal ettiğin ülkeyi bırakıyorum ve mutlu olabilirsin! Diyebiliyor musun?


Türkiye yüzyılı demek için öncelikle Türkiyelileşmek gerekiyor,

Yeni bir nesil inşa etmeden,

Bu nesli geleceğe hazırlamadan,

Bugünden yarına eğitimle, birbiriyle değil dünyayla rekabet eden nesillere dönüştürmeden ikinci yüzyılda birinci yüzyıldan çok farklı olmayacak!


Hangi alanda ihtisaslaşmış bir Türkiye inşa edilecek,

Gençler bu sürecin neresinde yer alacak?

Hangi yaşanmışlıklardan hangi dersler alınmış bir şekilde gelecek inşa edilecek?

Gelişi güzel,

Günübirlik politikalarla mı yoksa gerçek anlamda kurumsallaşmış yapılarla mı?

Bir tıkınama olduğu kesin,

Birileri taşın altına elini koymuş, tıkanmayı açmak için emek verirken tek başlarına başarılı olma imkanları yok,

Öncelikle bir aidiyet ve hesaplaşmayla başlamak gerekiyor!

Kim tarafından hangi hatalar yapıldı?

100 yıllık süreçte neler iyi yapıldı, neler kötü yapıldı?

Biz 100 yılda ne kadar mesafe gittik, bizim dışımızdaki ülkeler hangi noktadan nerelere geldi?


Bizim 100 yıl öncesinde gerimizde olanlar nasıl önümüze geçti? Neler üretti, nasıl yaklaşım ve politikalarla değişim ve dönüşüme katkıda bulundular?

Herkes ister bir Türkiye Yüzyılı,

Ama aklı başında her bir birey,

Ya da Türkiye gerçekliğini yaşayarak büyümüş her kişi de bizim söylem üretmede çok iyi olduğumuzu ve mesele içini doldurmaya gelince de ne kadar kötü olduğumuzu biliyor!


Önce söylem üretip sonra içini doldurmaya çalıştıkça ileriye gitmiyor ülke,

Tam tersine olması gereken içeriyi oluşturup söylemi, sloganı sonradan üretmekken maalesef biz de önce slogan ve söylem ortaya çıkıyor sonra ona yönelik içerik üretmeye başlıyoruz!

Kabul etmek lazım,

Kimileri sadece ismi değişti diyebilir ama durum öyle değil memleketin Planlama aklına ve kültürüne dönüşe ihtiyacı var.

Türkiye yüzyılının içini Devlet Planlama yapısını yeniden kurarak inşa etmeye başlarsak o vakit işte içerik dolmaya başlar!

Eskinin bıraktığı derin izlerle yüzleşmeden de aidiyet duygusu etrafında toplumsal birliktelik bana uzak görünüyor. Önce bir eskiyle hesaplaşma ve yeniye eskiden ders almış bir şekilde ortak akılla yürümeye karar vererek başlamak lazım,


Yoksa her yüzyılın başında yeni bir Türkiye Yüzyılı başlar,

Sonrasında söylem ile gerçekler uyuşmadığı için toplumsal sorunlar, ekonomik buhran, alım gücü zorluğu, refah düzeyi zorlaştıkça zorlaşır hayat,

Nereden başladığın önemlidir!

Biz doğru noktadan başlamadığımız için doğru yoldan gidemiyoruz,

Önce doğru başlama noktası sonrasında zaten doğru yol gelir,

Bir bir ölüyoruz,

Ölürken de ne o taraf mutlu ne bu taraf,

Taraf olmayı artık bırakıp bir yerlerde buluşmak için somut adımlara ve kararlılık sahibi aktörlere ihtiyaç var.



14 Temmuz 2023 Cuma

Referans Siyaseti...


Enerji tüketen, inovasyonu engelleyen, geri kalmışlığa sürükleyen, en kötüsü de emek vermeyi bitiren sürecin adıdır.


Her yeni kabine kurulma süreci beraberinde bir yenilenme heyecanı getiriyor!


Neden?


Tepe noktadaki bir atama sonrasında her gelenin tepeden aşağı bir yenilenme arzusu içerisine girmesi memlekette donanımlı, nitelikli, düşünen, sorgulayan ve üreten isimlerin bir bir tükenmesine neden oldu!


Kişiye göre şekillenen yapıların hiçbiri sürdürülebilir değildir.


Türkiye’ye içeriden bakınca anlamak zor, 


Birkaç dakika dışarı çıkıp bakmak ise yetiyor.


Daha dün yöneticilik görevine atananlar,


Başarılı olmak ümidiyle şimdilerde kadro kurarak işe başlama heyecanı yaşıyor,


Bir yönetici görevden almak ve sonrasında referans siyasetiyle yeni birini atamak ekip kurmak değildir.


Sen var olan kuruma siyaseten atanmış bir yönetici olarak yapman gereken kurumsallaşma sürecini güçlendirmek,


Çalışanların verimliliğini arttırmakken,


Göreve başladığın gün atamalarla yola çıkmaz,


Bir de üzerine yetmezmiş gibi kurumsal kültürün içinde yıllardır dirsek çürütenlerin başına o kuruma dair hiçbir şey bilmeyen birini getirip atadığında,


Oradaki çalışanlardan o saatten sonra verim alabileceğini mi düşünüyorsun?


Neden çalışsın?


O çalışacak emek verecek ama sen her seferinde gidip dışarıdan birilerini getirerek referans siyasetiyle tepeye atayacaksın!


Yönet diyeceksin,


Neyi yönetecek?


Nasıl yönetecek?


O kurumu tanımak,


Personel yapısını tanımak,


Taşra yapılanmalarını tanımak bir bakmışsın yeni bir kabine değişimi olmuş verimsiz bir dönemin akabinde yeni bir verimsiz dönem başlamış!


Her gelen toprağa bir şeyler ekiyor,


Ama hasat mevsimi gelmeden,


Bir başkası mahsulü alıp çöpe atıp yeniden ekiyor!


Peki ya yapılan masraflar,


Verilen emekler,


Gösterilen çabalar!


Türkiye ekonomik krizin değil kamudaki verimsizlik ve isteksizliğin sonuçlarını yaşıyor


22 yaşında kamu çalışanı oldum,


Kendimi koyuyorum 22 yaşında kamuda göreve başlayan bir gencin yerine,


Nasıl da idealist bir şekilde ilk gün kapıdan içeri giriyor,


Motivasyon,


Enerji,


Emek verme arzusu,


Sonra bir sabah uyanınca; kurumda hiç görev yapmamış,


Ya da kurumun içinde emek vermekten uzak olduğunu bildiği biri gelmiş,


Referans siyasetiyle en tepeye oturmuş,


Yönetme yetkisi verilmiş işe yaramazın birine,


Ne anlatacaksın?


Nasıl anlatacaksın?


Sen anlatsan o ne anlayacak?


Sonra o idealist üretken gençten bu üretkenliğini devam ettirmesini bekleyerek ülkenin gelişim sürecine emek vereceksin,


Buna kendiniz inanıyor musunuz?


Sorunun gerçekliğiyle yüzleşmediği vakit Türkiye’de değişen hiçbir şey olmaz,


Bir defa kurumsallaşma kültürünün oluşturulması gerekiyor,


Ekonomik krizle mali politikalar ve araçlarla mücadele ederek yok kat edemezsiniz kardeşim,


Ne kadar finansman üretirsek üretelim,


Kaynağı doğru ve katma değerli üretime dönüştürecek kadrolar olmadıktan sonra neye yarar?


Doğruları söyleyeni pek sevmezler Türkiye’de,


Hele bir de örgüt, tarikat vb yapılanmaya yakın olmadan emek veriyorsan,


O zaman işler daha çok zorlaşır!


Referans siyaseti de yakınlık göstermediğin vakit yükseltmiyor,


Arada istisnalar var,


Zaten onlarda olmasa yani sistemin ayakta durması için istisnalara mecburiyet olmasa daha vahim bir tabloyu yaşayacak toplum!


Bir tarafta 30 yıl kamuda çalışmış olana diyeceksin ki sen 7.500 TL bilemedin hadi 10.000 TL ile geçin,


Diğer tarafta o 30 yıl orada çalışırken referans siyasetiyle gelip koltukta oturana 6400 ek göstergeden emeklilik vereceksin,


Ondan sonra vatandaşın devleti bütüncül olarak sahiplenmesini bekleyeceksin!


Kandırmayın kendi kendinizi!


Kendisi 30 yıl dirsek çürütürken gözünün önünde referans siyasetiyle gelip emekli olanları gören babalar ve anneler şu anda ne yapıyor biliyor musunuz?


Yetiştirdikleri her bir çocuğun kendi yaşadıklarını yaşamaması için ülkeden gitmelerinin yollarını arıyorlar!


Her yasaya uygun olan ülke menfaatine değildir veya daha sert söyleyeyim ahlaki değildir!


İçimdeki Türkiye’yi atsam olacak da,


Yıllarca memleketin dört bir yanında Onbinlerce gençle bir araya gelmiş ve emek vermiş olunca,


Her birinden gelen mesajlarla canım sıkılıyor,


Sonra kendimi klavyenin başında buluyorum.


Avrupa’ya gelince iş bitiyor zannediyor olmak ise en kötüsü,


Donanımlı olmayan,


Dil bilmeyen,


Yetenek ve becerileriyle fark oluşturamayacak hiçbir gencin tutunma şansı yok,


Gençlik öyle bir noktada ki gel de anlat…


Ben zamanında çok anlattım,


Bir önceki Gençlik ve Spor Bakanının karşısına geçtim,


Gençlik ve Spordan sorumlu Bakanlığın gençlikten haberinin olmadığını anlattım,


Gençlik ve Spor Bakanlığı son 1 yılda ülkeden kaç genç yurt dışına gitmiş ve bu gidenlerin gitme nedeni nedir diye düşünerek bir araştırma yapmış mıdır acaba?


Gençlikten haberi olmayanlar Gençlikten sorumlu olunca olmuyor!


Gidip bir Gençlik Merkezine gençlerle poz vermek mesele değil,


Bu giden gençlerin her birinin gidiş nedenini ortaya koyup bu engelleri bir bir ortadan kaldırmadıkça varlığının hiçbir anlamı yok demektir.


Bugün bir taraftan birileri toparlamaya çalışırken diğer taraftan toparlananın etkinliğini sağlamadığı müddetçe 2 ileri 5 geri devam eder bu gidişat!


Ekonomik sorunlar üzerinden baktıkça değişen hiçbir şey olmayacak,


Ekonominin sorunlarına neden olanları ortadan kaldırarak yol gittikçe işte o vakit gerçek ve kalıcı değişim toplumsal refahı da arttırır,


Ekonomiyi de güçlendirir,


Yoksa o okul arkadaşını genel müdür yapar,


Diğeri yeğenini başkan yapar,


Bir diğeri kuzenini müdür yapar,


Öteki adamını bir yerlere taşır,


Dirsek çürüterek mecburiyetten çalışanlarda buldukları ilk fırsatta çocuklarının ülkeden gitmesinin yolunu arar!


Öyle işte,


Bir Türkiye var yaşadığınız,


Bir de Türkiye var gördüğümüz…







4 Temmuz 2023 Salı

Ölüm gideceğimiz ve bizi çeken bir girdap, Yaşam ise kalmak, tutunmak istediğimiz bir dal,

 Yaşam ve Ölüm

Yaşam tutunmak istediğimiz ölüm ise bizi çeken.

Brüksel'de bugün Wiertz müzesini ziyaret ederek ölüm ve yaşam arasındaki melankolik ruh halinin yansımasının içinde kaybolduk.

Hangi insan eserinde kendisini bir iskelet olarak görür,

Bir tarafta kendisi karşısında ise yansıması adeta bir iskelet,

Ne olduğunu,

Ne de olacağını unutmamak!

Özünde bir iskelet olmak her birimizin ortak sonu,

Resimlerin dili olsa kim bilir neler anlatırlar!

Bir roman okurken mesela hikayeyi okudukça anlıyorsun,

Ya da bir beste dinlediğinde sözcüklerin müzik ile birleşmesiyle duyguyu yakalıyorsun,

Resim ise her bakanın başka bir anlam çıkarabileceği soyut bir gerçekliğe sahip.

Senin gördüğünü bir başkası görmüyor,

Başkasının gördüğünü ise sen...

Gördüklerin ise hangi ruh haliyle o resme yansıdı işte onu hiçbir zaman bilmiyorsun.

Neler yaşadı,

Nasıl bir psikolojiyle ömrünü resim yaparak geçirdi,

Yaptığı her resimde anlatmak istedikleri neydi,

Koca bir bilinmeyenin içinde kaybolarak bulmaca çözmek gibi,

İpuçları var ama gerçekliği senin yakaman gerekiyor,

Mesela herkesin bir kadın olarak gördüğünü sen çizenin hayalindeki mi yoksa hayatındaki kadın mı olduğunu ve çizilenin çizildiğinden haberi olup olmadığını dahi bilmiyorsun,

Acaba çizdiği kadının dünyaca bilinen ve asırlar boyunca insanların hayranlık duyacağı bir eserin parçası olacağını bilse çizer miydi?

Sanat zaten böyle bir şey,

Karşılık beklemiyorsun,

Üretiyorsun,

Sonra belki sen yaşarken ama çoğu zamanda sen görmeden pahabiçilemez bir noktaya ulaşıyor,

Ve, eserin sahibi olan senden bile daha çok tanınıyor.

Wiertz'in,

Van Gogh'un,

Picasso'nun,

Warhol'un,

Vermeer'in fiziksel görünümüne dair bir fikrimiz çoğu zaman olmuyor,

Çünkü sanatları gerçekliğe ulaştırıyor ve asıl değer verilmesi gerekeni öğretiyor,

Fiziksel değerlilik çok hızlı tükenirken duygusal değerlilik hiçbir zaman tükenmiyor.

Her birimiz yaşamdan geçiyoruz,

Ve, geçerken görünenle hiçbir iz bırakmamız mümkün değilken üreterek iz bırakmak tek yol.

Derinliği yakalamak için okumak,

Gezmek,

Görmek,

Öğrenmek,

Ve, en önemlisi merak duygusuna sahip olmak gerekiyor.

Merak etmeden üreten hiç insan görmedim,

Zaten merak duygusu olmayana,

Ulaşılmaza taşırken,

Merak yoksunluğu ise kibir ve ego ile kendi kendini beğenmişlik ve tüketmeye götürüyor.

Ölüm gideceğimiz ve bizi çeken bir girdap,

Yaşam ise kalmak, tutunmak istediğimiz bir dal,

Her halükarda girdap yutacak her birimizi,

Yutana kadar iz bırakmak için mücadele etmek gerek,

Olduğun yerden,

Emek vermeden mümkün değil bu...


Wiertz bugün tanıştık ve ben memnun oldum.


Şimdi ile gelecek arasında kurduğun bağlantıyı okudum.

O bağlantı ile yol alırken seni de hikayeme ekledim...