12 Ağustos 2014 Salı

Ben, kafiye için yazmadım...

Ne kafiye için,

Ne de şekil için yazdım,

Sadece ve sadece manayı yakalamak esastı benim için...




11 Ağustos 2014 Pazartesi

Yeni Türkiye...

Söylendi bütün sözler,

Ne varsa söyledi çocuğundan yaşlısına herkes,

Binlerce kez doldu sokaklar,

Taştı caddeler insan kalabalıklarıyla…

Peki ya bugün?

Bitti işte her şey,

Yeni bir memleketin sabahına uyandık yetmiş yedi milyon can,

Masal prensleri ve prensesleri olduk hep birlikte,

Muhteşem bir hikâye bekliyor bizi…


Unutmamak lazım,

Kazanan da kaybeden de bizim,

Yoktu bu seçimin kazananı ve kaybedeni,

Kazanan kaybedeni kucaklamalı,

Kaybeden kazanana tahammül etmeliydi,

Her seçim daha bir korkunç geçiyor bizde,

Sarılmak yerine uzaklaşıyoruz,

Bileniyoruz,

Bir gün intikam vakti gelecek diyoruz,

Biz, uzaklaştıkça korkunç bir bataklığa sürükleniyoruz…



İki kutuplu bir dünya var artık,

Bir tarafta bir bir kalkıyor sınırlar engeller,

Diğer tarafta her gün yeni bir sınır,

Her gün yeni bir dikenli tel,

Vahşice katliamlar,

Arafta bir yerde gibi sıkıştık kaldık,

İki kutbun arasına,

Bir yanımız garpta,

Diğer yanımız şarkta,

Ne olacak belli değil yarınımızda…


Yitirdik ilk başta inancı,

Güvenmiyoruz artık kendimizin dışındakine,

Tahammül edemiyoruz hiçbir şeye,

Kuşanmışız kılıçları gidiyoruz adeta her gün yeni bir harbe,

Kahramanlıklarımız dünyaya bedel,

İcraatlarımız ise kendi karnımızı bile doyurmaya yetmiyor,

Belli bu işin sonu gitmiyor,

Gitmediğini bile bile git demekle de olmuyor…


Özgürlük isterim,

Demokrasi isterim,

Ama tüm bunlardan önce insana değer isterim,

Değerlenmeli insan bu coğrafyada,

Irkı, dili, memleketi için değil,

Sadece insan olduğu için,

Yaratıcının verdiği değeri vermeli insan insana,

Kimse bahşetmedi bu soluğu bana, sana, ona…


Saygı görmeli öncelikle düşünce,

Ne olursa olsun dile gelebilmeli cümle,

Türkmüş, kürtmüş, çerkezmiş, lazmış banane,

Aleviymiş, Müslümanmış, Hıristiyanmış sanane,

Koca bir ömür geçiyor ayrıştırarak sadece,

Gittiler bizden öncekiler aynı söylemlerle,

Gidiyorlar şimdi yanımızdan bizden olanlar,

Böyle giderse bizden sonrada sürecek aynı tartışmalar…


Basit bir şeyle değişebilir bu memleket,

Keskin bir bıçakla kesilecek ezberci zihniyet,

Yetmiş yedi milyon can düşünmeyi öğrenecek,

Belki bu iş çeyrek asır sürecek,

Ama memleketim o vakit gündem belirleyecek,

Yoksa sıkıştık kaldık işte şarkla garp arasına,

Tüketiyoruz arafta bize ait ne varsa…


Bir yaşam istiyorum,

Yeşil tarlalarda koşuşan çocuklar,

Mavi gökyüzünün altında tebessüm eden yaşamlar,

Birbirine hoşgörüyle yaklaşan onurlu insanlarla bir yaşam istiyorum…

Ahmet K.












3 Ağustos 2014 Pazar

Birazdan kalkacak martı

Birazdan kalkacak martı,

Gökyüzünde süzülecek çelikten kanatlarıyla,

Uçacak,

Uçacak en yükseğe,

Bulutların üzerine,

Birbirini tanımayan onlarca insan doluşacaklar martının kanatlarına sağlı sollu,

Ben, her zamanki gibi en önde alacağım yerimi…

Bugün günlerden Pazartesi,

Sen, sevmezsin Pazarların ertesini,

Haftanın başlangıç vaktini,

Uyanacaksın saat 7’ye çeyrek kala,

Uzanacaksın telefonuna,

Bakacaksın ekranına,

Sonra yeniden koyacaksın başını yastığa,

Ne uyumak,

Ne de uyanabilmek,

Arafta bir yerlerde olmak arasında gidip geleceksin…

Sen, istemeye istemeye yürürken yalnızlığınla sokaklarda,

Ben, martının kanatlarında süzüleceğim gökyüzünde,

Sanmaki çok uzaklara gideceğim,

Sadece güneşe doğru biraz uzanıp, geleceğim,

Bilirsin düşkünümdür özgürlüğüme,

Gökyüzünün maviliğine…

Birazdan kalkacak martı,

Ve, taşıyacak beni yeryüzünün ötesine,

Aramızda oluşacak bir boşluk,

Bembeyaz bir kağıt temizliğinde,

Hani sen yürürken her sabah olduğu gibi sokaklarda,

İşte esen rüzgarla birlikte küçük bir tebessüm saracak yüz ifadeni,

Güneşin küçük dokunuşlarını hissedeceksin teninde,

Sonra ışıldayacak yeniden ferri sönmüş gözlerin,

Ve, ben yakınından geçeceğim senin…

Vakti geldi birazdan kalkacak martı,

Gitmeliyim!

Sarı tabelanın önünden ayrılmalı,

Ve, kanatlarında martının yerimi almalıyım…


1 Ağustos 2014 Cuma

Seni uğurluyorum bu gece...

Seni uğurluyorum bu gece,

Gökyüzünü sarmış bütün sevenlerin,

Eşlik ediyorlar gidişine,

Hava yağmurlu mu yağmurlu,

Ağlıyor gökyüzü yapacak bir şey yok,

Toprak can buluyor her damla ile,

Mavi aksa da taneleriyle…

Hatırlıyorum en son söylediğin sözcüğü,

Tam güneş batıyorken duyduğum cümleyi,

Zamanı durdurmak için direndiğim o anı,

Ne zaman durdu,

Ne de ben engel olabildim gidişine...

Ben, seve seve uğurladım seni,

Geceleyin alevler içinde yanar gibi,

Çöldeki susuz bedevi timsali,

Her yanı vahalarla sarılmış gariban olan ben...

Cesur olamaz her insan,

Beceremez uğurlamayı her can,

Hoşgeldin der gibi diyemez güle güle canan...

Her şey tıpkı o eski hikayelerdeki gibi,

Hani tarih öncesindeki zaman mı diyorlar,

Yoksa tarihin başladığı gün mü...

Ben, aylardır belki de yıllardır tek bir ses duyuyorum,

Zor alışmak çok zor bir başka sese,

Ama değil imkansız...

Işıklar görüyorum karşı da,

Binlerce yan yana dizilmiş ışık,

Her birinde ayrı bir yaşanmışlık,

Uzansan dokunacakmışsın gibi duran,

Ama asla ulaşılamayan,

Ah ulan...

Hani vardı gerçek olan,

Daima yaşayacak gibi duran,

Nerede şimdi o uzaktan parıldayan,

Yok, tükendi ne varsa yalan...

Yakında doğacak diyorlar güneş,

Emin ol o da leş,

Ne varsa bu alemde keşmekeş,

Bütün duygular çekiliyor peşkeş...