22 Nisan 2017 Cumartesi

Kimimiz unutmak oyununu daha iyi oynuyor o kadar...

Değiliz,

Hiç birimiz değiliz,

Ne Leyla,

Ne de Mecnun değiliz,

Ama var bir özelliğimiz,

Anadolu'nun deli dolu özünde olan yüreğine sahibiz,

Unuttuk deriz,

Ama aslında hiçbirimiz unutamayız,

Vardır her birimizin ayrı ayrı geride bıraktıkları,

Unuttuk saydıkları,

Yok sayarız,

Ama aslında hep ne varsa beraberimizde taşırız,

Ne de olsa Anadolu'nun garip deli dolu yüreğine sahip insanlarıyız,

Doğuştan gelir yüreklerimizdeki; aşk,

Sonradan kazanmadığımızdan belki de unutmak duygusu yoktur bizde,

Ama yüreklerimizdeki zenginlik o kadar geniştir ki unutmuş gibi de yaşamayı beceririz işte,

Hepimiz birbirimizin farkındayızdır aslında,

Unutmuş gibi yaptığımızın bilincindeyizdir ama belli etmeyiz hiçbirimiz birbirimize,

Bir diğerinin unutamamışlığını vurmayız yüzüne,

Vuramayız,

Ama farkındayızdır işte kendimizin unutamadıkları olduğu gibi diğerininde olduğunun,

Baş başa kaldığımızda kendimizle ne varsa unutamadığımız bize dair toplarız etrafımıza,

Başlarız kendimizle sohbet eder gibi sohbet etmeye,

Ne zaman bir başkası gelse alanın içine topladıklarımızdan bir bir uzaklaşır sonra usulca hiçbir şey olmamış gibi davranmaya başlarız,

Çoğu zaman en büyük özelliğidir deriz insanın; unutmak,

Ama aslında unutmak değil unutur gibi yapmaktır özelliğimiz,

Sığınırız işte unutmak kelimesinin derinliğine hepsi o kadar,

Yoksa mümkün mü yaşamak soluk almak...

Gece çöktüğünde, karanlığa teslim olduğumuzda başlarız unutamadıklarımızla buluşmaya,

Yok öyle toprağa teslim ettiklerimizi, geride bıraktıklarımızı unuttum diyerek kurtulmak yok,

Farkındayız işte hepimiz birbirimizin,

Farkındayız unutamadıklarımızın,

Ama işte hep birlikte oynuyoruz unutma oyununu bu yüzden hiçbirimiz bir diğerine belli etmiyoruz hepsi bu,

Fazlası yok,

Değiliz,

Hiçbirimiz unutma özelliğine sahip değiliz,

Kimimiz bu oyunu daha iyi oynuyor,

Kimimiz ise eline yüzüne bulaştırıp beceremiyor...

Zekeria hep şükür ile...

Zekeria,

Halepli göğsünde, karnında 4 kurşun yarası olan mavi gözlü 7 aylık bir bebeğin yani devin babası,

Mezopotamya'nın derinliklerinde, tarihin, eskinin içinde yolculuk yaparken bir avluda karşılaştık,

Bu Suriyeliler neden bu kadar geliyorlar sorusunu anlamaya çalışırken cevabı bir insanın bedeninde gördüğüm 4 kurşun yarasında buldum,

Önce İŞİD'e sonra muhaliflere esir düşmüş 9 ay boyunca zevcesiyle birlikte ve esarette doğmuş mavi gözlü bebek,

Günlük kazancı 30 lira, aylık 900 lira bu parayla hem kira ödüyor, hem bebeği doyuruyor, hem de kendileri doyuyor,

Geçimi nasıl sağlıyorsun diye sordum;

Nasıl mı? Şükür ediyoruz şükür geçim oluyor diye karşılık verdi.

Şükür ve günlük 30 lira kazançla 3 kişilik bir aile ve vücudun farklı yerlerinde 4 kurşun yarası,

Avlunun içinde çalışıyor Zekeria,

Gözümü bir an bile ayıramıyorum üzerinden yaşadıklarını düşünüyorum, 

Zevcenle canavar bir örgütün elinde 9 ay boyunca esir kalacaksın ve sonrasında bulduğun bir fırsat ile yaşama tutunduğun 4 kurşun yarasıyla Türkiye'ye gelip yaşama tutunacaksın. 

Türkiye, biz gerçekten farkında değiliz ama içimizde gezen o Suriyeliler var ya her biri büyük bir umut olarak geldikleri ülkemizin büyüklüğünün gölgesinde kaybettikleri tebessümü gözlerinde yeniden yakalamışlar.

Kızıyorum,

Kızıyoruz,

Ve, biz kızıyoruz,

Bunlar nereden geldi diyoruz ya gerçekten çok büyük bir yanlış yapıyoruz,

Suriyeli Zekeria sen iyiki geldin ve iyiki gelebileceğin bir Türkiye var,

Sabah 9.00'da başlıyor mesaisi,

Akşam 9.00'a kadar devam ediyor tam 12 saat çalışıyor her gün,

Günün sonunda 30 lira geçiyor eline,

Ve, 30 lira + şükür ile geçiniyor,

Sanırım o 30 lira değil ama ettiği şükür bizi de ayakta tutuyor,

Bu kadar hainliğe karşı öylesine ayakta durmuyor bu coğrafya,

Vücudunun 4 ayrı yerinde kurşun yaralarıyla aylarca yedi başlı cani ejderhaların elinde kalmış Zekeria'ların şükür ile doyurdukları karınlarından bir kısmıda adeta bir muhafaza olmuş etrafımızda farkında değiliz,

Akşam oldu saat 9.00'u buldu Zekeria aldığı 30 lira ile resimlerini bana gösterdiği mavi gözlü bebeğin o koca yüreğin yanına doğru yol alırken ben arkasından sadece öylece bakakaldım. 

Attığı her adımı izledim,

Taşlara basarken yankılanan ayak seslerinde bir neşe vardı,

Ve, o neşenin kaynağı ben, sen, o yani Anadolu'nun gerçek sahipleriydik,

Kendimizle ne kadar gurur duysak az,

Hiçbir şey yapmamış olanımızın bile bu gururdan inanın nasibi var. 

Anadolu'da hikayeler toplayan yolculuğum devam edecek,

Ve, attığım adımlarda Zekeria ve vücudundaki 4 kurşun yarası ile ettiği şükür bana eşlik edecek,

Yolun açık olsun Zekeria,

Sabah geldiğinde muhtemelen ben burada olmayacağım ama hikayeni kendimle birlikte her yere taşıyacağım,

Hani o ettiğin şükür var ya işte onu Anadolu'nun içinde gezinirken hatırlayıp hatırlayıp tebessüm edeceğim,

Mavi gözlü gülümseyen bebekle o şimdiden deve dönüşmüş yürekle yolun açık olsun...

Nasıl mı?

Hep şükür ile...


9 Nisan 2017 Pazar

Evetimiz Hayırımız...

Evetimiz Hayırımız!

80 Milyon insan,

Ortak kaderimiz yaşadığımız coğrafyamız,

1920'li yıllarda ortak kaderimiz olan coğrafyamızın sınırlarının oluşması için mücadele eden insanlar bugün hayatta değiller,

Ben,

Sen,

O, 

Yani onların torunları olarak bizler varız hayatta,

Ortak kaderimiz olan coğrafyada bize bırakılan mirası yaşıyoruz,

Kimimiz Türk,

Kimimiz Kürt,

Kimimiz Laz,

Kimimiz Arap,

Kimimiz Zaza,

Her birimiz kendimizi farklı şekillerde tanımlayarak koca bir asırdır bu coğrafyada bize bırakılan mirasın etrafında yaşıyoruz,

Çok şey yaşadık,

Çok fazla acıyı geride bıraktık,

Çok zorlu günlerimiz oldu,

Ama hiçbir zorluk bize bu mirası bırakmak için mücadele edenlerin mücadelesi kadar zorlu ve ağır değildi,

1927'de ilk nüfus sayımında bu coğrafyada sadece 13 Milyon kişi yaşarken,

Bugün o 13 Milyon 80 Milyon...

Bizim Evetimiz bizim Hayırımız,

Geride kalan koca asrı darbelerle,

İçimizdeki iktidar hırsı olanların birbirleriyle olan mücadelesiyle,

Kendi iktidarını oluşturmak isteyenlerin ayrıştırmalarıyla geçirdik,

Hani dünyanın gelişmiş ülkeleri diyoruz ya;

İşte o ülkeler gelişirken biz birbirimizle uğraştık,

Gündemimize gelişmeyi, üretimi, kalkınmayı almadık,

Mesele benim iktidarım mı senin iktidarın mı oldu,

Bu yüzden sayımız 80 milyona ulaştı ama biz kaybettik...

Cumhuriyeti güncellemekten korktuk,

Bize güncellemeyi,

Güncellenmeyi korku unsuru olarak sunanların hep etkisinde kaldık,

Önce korkuttular,

Bizim, bizden öncekilerin seslerini kıstılar,

Sonra sesimizin kısıldığı gece yarılarında kendi iktidarlarını kurdular,

Kaybeden dünyanın gerisinde kalan hep biz olduk.

Hani İPhone 7 kullanan ama içindeki yazılımı Nokia 3310'da kullanılan yazılım olan bir ülke gibi kalmamızın korkusunu verdiler bize,

Bu yüzden yaşadık darbeleri,

Bugün hayatta olan bizler çoğunlukla 80 darbesinin çocuklarıyız,

Hani annemizin,

Babamızın bilinçaltındaki o korku dolu günlerin çocukları,

Hani bize anlatıp ürkütmek istemedikleri dönemlerin çocukları,

Ben, sen, o hepimiz farklılıklarımızla ortak bir mirasın çocuklarıyız,

Bize yaşadığımız coğrafyayı miras bırakanlar farklılıklarının gücünü birleştirdikleri için bugün bu coğrafya bizim,

Öyle ayrıştırmaya benim diyenlere bakmayın,

Buralar hep biz anadolunun köylerinde yaşayan insanların ortak mirası,

Kimsenin kimseden üstün olduğu yok,

Bugün benim iktidarım diyenler,

Geçmiştekilerin yaşadıklarını yaşamaya mahkumlar,

Bir başkası gelir benim iktidarım der ve bugünün benim iktidarım diyenlerinden intikam alma arzusundan başka bir duygu taşımaksızın benim babamın, senin babanın, onun babasının yaşadığı o korkunç psikolojiyi yaşatmaya devam eder.

Kusura bakma!

Ne benim iktidarım,

Ne de senin iktidarın,

Biz 80 milyona bizim iktidarımız gerek bizim...

13 Milyonken 80 Milyon olduk,

Senin benim diye hep ayrıştırıldık,

Hep birilerinin iktidarının mücadelesinin arasında yorulduk,

Yıprandık,

Ve, kaybettik.

Benim Evetim,

Benim Hayırım,

Eveti diyende Hayırı diyende 80 Milyonun içinden,

Bizden olanlar,

Bize bırakılan coğrafyadan başka gidecek coğrafyası olmayan insanlar,

16 Nisan akşamı sonuç; Evet'de olsa Hayır'da olsa bizler yine bu coğrafyadaki mirasımızın etrafında kenetlenmekten başka çaresi olmayan insanlarız.

Korkuyu bir kenara bırakmak lazım,

Anayasalar çağın gereklerine,

Ülkenin ihtiyaçlarına,

Toplumun beklentilerine göre güncellenmesi gereken kanunlardan oluşur,

Değiştirmekten korkmamak gerek,

Dünyanın gelişmiş ülkeleri neden gelişmiş diye sormak gerek,

Gelişmiş olmak bir tesadüf değil,

O ülkeler; günceli güncel olanı yakaladıkları için gelişmiş diyoruz,

Bizimde kendimizi güncellememiz gerek,

Güncelleme yaptıkça bize bırakılan ortak miras güçlenecek yoksa kısır bir döngüde iktidar mücadelesi verenlerin arasında hep kaybeden mirasın asıl sahibi Anadolu köylerinin insanları olarak bizler olacağız,

Evet diyende Hayır diyende benim yani sensin,

Gel!

Değişimden artık korkmayalım,

Değişimi başlatıp bizim olanı güçlendirelim,

Sonucunu beğenmediğimiz takdir de değiştirmek yine bizim elimizde,

Bizler anadolunun gerçek sahipleriyiz,

Birileri istiyor diye değil,

Kendimiz için,

Değişimin gerekliliğinin zaruri olduğu bir dünyada yaşadığımız için #EVET diyelim,

Sonuç mu;

İnan ben değişimin sonuçlarından korkmuyorum,

Korkum değişimin gelmemesi, hep yerimizde saymak ve değişimin gelmesini korku salarak engellemeye çalışanların yine başarılı olmasından...

Biz, ortak bir mirasın sahipleriyiz,

80 Milyon farklılıklarımızı zenginlik görerek birlikte yaşamaya mecburuz,

O vakit hem mecbur olduğumuz hayatı daha iyi yaşamak için bu kısır döngüden kurtulalım,

Hemde bizden sonrakilere değişimin ve güncellenmenin iyi bir şey olduğunu miras olarak bırakalım,

Yoksa elimizde iPhone 7 içinde 3310 yazılımı uzaydan 39.000 metreden atlayan Felix ve onun rekorunu 41.000 metreden atlayarak kıran Alan Eustece'ye bakarak halla halla olur mu böyle bir şey demeye devam edeceğiz...

Düşüncelerim işte...

Ahmet K.