20 Haziran 2018 Çarşamba

Hocamla Hikaye Toplamak - Siyasette Samimiyet...

Tunus’tan Pazar gecesi döndükten sonra Hocamın yarın Seydişehir’e gidiyorum İnşallah mesajıyla düştüm yollara soluğu Konya’da aldım. 

Kaldığımız yerden hem hikayelere ortak olmak hem de geçmişten bugüne topladığımız hikayelerin içinde gezinmek için.

Her yolculukta hikaye toplayamazsın bazı seyahatlerde eskinin topladıklarının içinde gezinirsin.

Görmek istiyordum 4 yıl boyunca Milletvekili ve Danışmanlık sürecini yaşamıştık. Bugün aday değilken insanların yaklaşımlarını ve samimiyetlerini görmek istiyordum.

Eskiden siyaset bitince insanlarla ilişkiler biter,

Bu dünyanın içindeki ilişkiler yapay diye bir algı hakimdi bende.

Meğersem durum öyle değilmiş,

Sen yapay yaklaşınca ilişkiler yapay oluyormuş,

Sen, samimiyeti verince de her şey samimi oluyormuş.

Gerçekten biz yapay bir zeminde mi kurmuştuk siyaseti yoksa samimi bir zeminde mi bunu görmek istiyordum,

Belki de ondan dolayı bir solukta geldim hemen Konya’ya gözlerimden uyku damlarken,

Kolay değil hiç bilmediğim bir alana ilk defa girmiştim ve 4 yılımızı sürecin içinde geçirmiştik,

Dün sadece izledim Hocamı,

Konuşmalarını,

İnsanların yaklaşımlarını,

Bugün ise Hüyük’teydik,

Bugün izlediğimin içine girdim,

Hocam mesele ben değilim,

Mesele kişiler değil,

Mesele kendimize bir yer, bir koltuk bulmak değil,

Mesele biz gelecek nesillere ne vereceğiz,

Nasıl bir Türkiye emanet edeceğiz tam da bu,

Söylemlerin her biri bizim Konya’nın Anadolu insanının bakışlarında ayrı bir değerliydi,

Çünkü ben yoksam yokum ama mesele ben değil biz diyen kendi bölgelerinin bir evladı karşılarındaydı,

Her gittiğimiz yerde duyan gelmiş,

Küçük Anadolu köylerindesin,

Adamı hiç görmemiş hiç tanımıyorsun,

Koşuyor yanına geliyor Allah razı olsun diyor,

Niye amca diyorsun?

Ben, eşimle Afyon’da trafik kazası geçirdim siz yetiştiniz yardımıma diyor,

Niye teyze diyorsun?

Ameliyat olacağım sıra bulamadık, biz köylüyüz bilmeyiz bu işleri siz yetiştiniz de ameliyat oldum diyor,

Niye genç kardeşim diyorsun?

Ben, üniversiteyi kazandım Antalya’ya gittim kalacak yer bulamadım o yağmurda ıslandığım gün siz yardımıma yetiştiniz diyor,

Niye ablacım diyorsun?

Ben, eşimden uzakta öğretmendim bizi siz birleştirdiniz diyor,

Yahu ben sizi tanımıyorum ki dediğimiz anlar,

Bazen Hocam bana bakıyor,

Bazen ben Hocama bakıyorum,

Sanırım o anlarda birbirimizden habersiz hep aynı düşüncelerle aynı duyguları yaşadık,

Siyasetin en güzel tarafı insan ayırmamak ve sana gelen herkese kapının açık olması,

Bugün belki de bu yüzden hiç tanımadığımız insanlarla aynı duygular etrafında buluştuk,

İlk çıktığımız da yola karşımıza çıkan isimlerden biriydi Gabatavlı Abdullah amca,

Aradan neredeyse 4 yıl geçmiş,

Onca zaman sonra aynı kahvede buluştuk yine,

Siyaset biter düşersin sonra insanlar gider ve yalnız kalırsın diyorlar ya kusura bakmayın ben bu konu da önyargılı biriymişim,

Mesele hiç öyle değilmiş,

Eğer insanların yaşamına samimiyetle dokunursan o vakit insanlar senin ne olduğuna,

Nerede olduğuna bakmıyorlarmış,

Burada her daim bir evin var ne zaman yolun düşerse gel, biz seni aramaya devam edeceğiz, unutma bizi diyorlar,

Sanırım gücünü siyasetten almak veya siyasete güç katmak arasındaki ince çizgi buymuş,

Merak ediyordum,

Biz, ne yaptık,

Merak ediyordum,

Biz hikayeler toplarken insanlar bunun farkında mıydı?

Bugün gördüm ki biz ayrı ayrı insanlardan hikayeleri toplarken her biri bize emanet ettiği hikayelerin hep farkındalarmış,

Bugün kendimi bir kez daha çok zengin hissettim,

Zenginlik hani hep sivil toplumda topladığımız hikayelerin samimiyeti,

İşte isteyince siyasette de oluyormuş,

Siyasette topladığımız hikayeleri sivil toplum alanında topladığımız hikayelerle birlikte sanırım önümüzdeki dönemde gittiğimiz yerlerde anlatmaya devam edeceğiz,

Belki de anlattığımız hikayelerin bir tanesi birilerine örnek olur da bakış açısı değişirse işte o vakit hissedilen samimiyet daha çok pekişecek,

Hafiften yağmur çiseliyor,

Haziran’ın neredeyse sonuna doğru geldik,

Sahadan izlenimim insanlar samimiyetsizlikleri evlerinden izlemekten bezmişler artık,

Toplumda bir sessizlik var,

Bakışların derinliklerinde samimiyete dair bir özlem var,

24 Haziran sonuçlarını belirleyecek olan samimiyet,

Duyguyu hissettirenler kazanacak,

Eğer kazanan olmazsa toplum aradığı samimiyeti kendi ortaya koyacak,

Recep Tayyip Erdoğan’daki samimiyeti yanındaki siyasetçide görmek istiyor herkes,

Sanırım Reisin önce yakınındakiler tarafından anlaşılması lazım... 


Kuaför Sabri için bu sefer: Hocamla Hikaye Toplamak...

17 Haziran 2018 Pazar

Müslüman Ülkelerin Vicdanı Olmak...

Yol gider,

Sonra sen gidersin,

Yol gittikçe sen gitmeye devam edersin,

Yol bitti gibi görünür sonra başlar yeniden ve tekrar kaldığın yerden devam edersin,

Tunus,

Hala Sahra’da bir kum tanesi gibi hissediyorum...

Tunus’ta Türkiyeli olmak,

Fas’ta durum ne ise burada da aynı,

8 gün kaldım Tunus’ta ve ülkeyi kim yönetiyor derseniz inanın bilmiyorum,

Havalimanına iner inmez polislere Türkiye’den geliyoruz dediğimiz de ilk sözler Erdoğan oldu,

Sonra araba kiralamaya gittik Erdoğan, Erdoğan söylemleri,

Ev kiraladık ev sahibinin ilk söylemi Erdoğan,

Şehirler arası gezerken her şehirde insanların Erdoğan, Erdoğan demesi,

Sonra yüzlerce kilometreyi geride bırakmak,

Neredeyse varmak Sahra çölüne,

Benzin bitince girmek benzinliğe “Eid Mubarek” demek ve pompacı amcanın Türkiye’den geldiğimizi öğrendiğinde Erdoğan Allahu Ekber, Erdoğan Allahu Ekber demesi,

İster şehir merkezinde,

İster kırsalda,

İsterse Sahra’da olan Tunus’ta herkes Türkiye deyince Erdoğan diyor,

Hani televizyonlardan buralara geldiğinde görüyoruz ya binlerce insan sokakta bazen insan bir kurgu mu bu diye düşünüyor,

Öyle değil,

Tanımayan, sevmeyen hiç kimse yok,

Ve, Arap baharının Tunus’taki temelinde kendi ülkeleri için bir Erdoğan arayışı var. 

Türkiye’de bugün ikinci tur diyoruz ya inanın insanlar buradan baktığınızda birimde turda bitirmişler seçimi,

Mesele seçilmek mi yoksa Suruç’ta 4 canın gitmesi mi?

Değişimi hepimiz istiyoruz çünkü dünyanın gelişmiş ülkeleri hızla ilerlerken biz geriden ağır adımlarla ilerliyoruz,

Hızımızı arttırmamız,

Dinamik ve genç nüfusu üretime ve değişim sürecine dahil etmemiz gerekiyor,

Seçimden önceki söylemimi bugün yine söylüyorum bugün hala Türkiye’de AK Parti ve Recep Tayyip Erdoğan’ın bir alternatifi yok,

Tartışılan sadece olasılıklar,

Bugün hala alternatifinin olmaması büyük bir fırsat bizim için,

Madem öyle o vakit işte toplumun tüm kesimlerini ayrıştırmadan birleştirme sürecini başlatmak gerekiyor,

İşin mayasına hani ilk gün yol arkadaşlarıyla başlattığı gibi güçlü bir Türkiye hayali ile devam etmemiz gerekiyor,

Türkiye 80 milyonun ortak coğrafyası ve hiçbir kesimi ayrıştırmayan, bütünleştiren, eşitlikçi hak ve adaleti güçlendiren siyaset her zaman kazanır,

Bugün Tunus’tan bakınca çok net bir şekilde şunu diyebiliyorum;

Bize ait olmayan bir coğrafyada ki Fransız sömürgesi, insanların arasında ülkemin nerede olduğunu bile bilmeden ülkemin liderini bilen insanların olması gurur verici,

Çoğu yerde kazık yememe nedenimiz gezerken neydi biliyor musunuz Erdoğan’ın yönettiği Türkiye’den gelmek,

Erdoğan müslüman insanların yaşadığı coğrafyada toplumsal vicdan olarak kabul edilmiş,

Bugün hangi düşüncede olursanız öylece oturduğunuz yerden salt siyasete bakmayın,

Siyaset keşke bu kadar hayatımızın odağında olmasa ama maalesef gündemimizi siyaset belirliyor,

Türkiye olarak toplumsal olarak dünyadaki kabul edilirliğimizi arttırmak ve gerçekten gelişmiş ülkelerle rekabet ortak buluşma noktamız olursa belki biraz daha hepimiz mutlu oluruz,

Yoksa sığ bir dünyanın içine birbirimizi sürüklemekten öteye geçemeyeceğiz,

Ben,

Sen,

O,

Yani biz olarak farklılıklarımızla bir hayal koysak ortaya,

Siyaseti atsak geri plana,

Alsak gündemimize birlikteliği,

Üretimi,

Hani samimiyeti,

Geçmişten bize miras olan değerlerimizi hatırlasak yine ve yürüsek birlikte...

Belki o vakit işte çöldeki bir kum tanesinin huzur ve mutluluğu sarar hepimizi,

Farklı ülkelerden farklı farklı izlenimler hep edinmeye çalıştım ama 57. gittiğim ülke olan Tunus’tan 24 Haziran seçimlerine bakınca insan gururlanıyor,

Bu ortak gururu arttırmak hepimizin ortak sorumluluğu,

Çünkü Türkiye kişilerin değil 80 milyonun ülkesi ve bize ait ülkenin müslüman alemindeki vicdani boyutunu görünce insan hissediyor o gururu,

Şimdi önce kendi içimizde,

Daha sonra dışımızdaki dünya içinde daha fazla vicdan olabilmek için 24 Haziran seçimleri önemli...

Uçaktan hızla yazabildiklerim bu kadar hikayelerimizle ve hikayelerimizi gittiğimiz yerlerde anlatmak için bizim yolculuk vaktimiz...


İstikamet —> Türkiye ❤️

15 Haziran 2018 Cuma

Çölde bir kum tanesi olmak...

Denizi ve maviyi geride bırakmak,

Kızıla kızıla doğru kum tanelerine uzanmak,

Esen rüzgarın yerini keskin bir sıcağın alması ve uzanmak kızılın içindeki kum tanelerine,

Tunus, sabahın erken saatlerinde sırt çantasını yeniden takmak ve bu sefer Cezayir’e Sahra’ya kadar durmak yok demek,

Yaklaşık 500 km dar yollarda gittikten sonra varmak Tuzer’e, Cezayir’e,

Zorlu bir yolculuk gibi görünse de aslında yol gittikçe anlamlanıyor,

Tuzer’e vardıktan sonra bizim arabayı bıraktık,

Çünkü artık yol arkadaşımız Muhammed ile buluşma vaktiydi,

Sahra’da sörf yapan jeeplerin arasından sıyrılarak 40 km sonra daldık Sahra çölüne,

Sahra çölünde seyahat adeta lunaparkta çocuk olmak gibi bir şey,

Bulduğu her tepeye kendini vuran Muhammed gibi kafası kırık birini bulmak sanırım en büyük şansımızdı,

Geçen yıl Fas tarafından gelmiştik Cezayir sınırına kadar Merzouga çölüne bu yıl Tunus’tan,

Sahra’da kalmalıyım diyorsanız tabiki Fas en doğru tercih,

Ama gidip gün batımını izleyip gelmeliyim diyorsanız tercih Tunus olmalı,

Ülkenin başından sonuna kadar bana eşlik eden Muhammed Buazizi’nin düşünceleriyle birlikte varmak develere,

İlk bakışta biraz ürkütse de develerle çölde seyahat etmek,

Gün batımına doğru ilerlemek,

Ve, güneş sağ tarafında batmaya başlarken varmak Sahra’nın gün batımını izleyeceğin tepesine,

Kum tanelerinin üzerine bırakmak kendini ve yürümek öylece tanelerin üzerinde,

Esen çöl rüzgarları ile birlikte sürekli yer değiştiren kum tanelerinin bıraktığın izleri bir bir kaybetmesi,

Her gelenin kendisinden bir gün öncesinde kimlerin hikaye bıraktığını bilmediği bir coğrafya Sahra,

Her gün yenileniyor hikayeler,

Ve, binlerce kilometre öteden insanlar gelerek hikayelerine hikaye katarak geri gidiyorlar,

Bugün ise bizim hikaye bırakma günümüzde,

Çöldeki kum tanelerine hikayemizi bıraktıktan sonra efsanevi Star Wars filminin zamanın çekildiği bugün ise turistik bir stüdyo olan alana doğru ilerledik,

İlerledikçe filmin kahramanları,

Sahneleri,

Karakterleri bir bir eşlik etmeye başlıyor insana,

Adeta filmden parçalar arıyor gibi gidiyorsun,

Vardığında eşsiz bir hikaye çekiyor içine seni,

Çölde bir kum tanesi olmak,

Çölde bir damla su bekleyen bir tane olmak,

Serap görmek,

Ama vardığında su yerine sadece kum tanesi görmek,

Kaybolmamak,

Kaybetmemek gerek kendini,

Özünde hepimiz birer kum tanesi değil miyiz çöldeki,

Kaybettiğimizde kendimizi başlıyoruz görmeye serapları,

Özünde şaşmadan sürdürmek gerek hikayeyi,

Sonra güneş bir anda terk edince çöldeki kum tanelerini derin bir sessizlik alıyor etrafı,

Ve, sadece esen rüzgarın verdiği serinlik,

Ayakların kumlara doğru batarken kalmak istiyorsun saatlerce ama sesleniyor arkadan Muhammed,

Haydi Haydi,

Yallah Yallah,

Bu gitme vakti demek bizim için artık çöldeki taneleri bırakmak ve tam da başladığımız yere doğru yüzlerce kilometre yeniden gitmek demek,

Dönüş yolunda hikayelere devam edeceğiz,

Aslında bugün yazmak istediğim şey biraz ülke siyasetiydi ama o kadar çok içine girmişim ki  çöldeki kum tanesinin,

Tek bir tane de kayboldum,

Sanırım siyasetin bizi darlaştıran ve sığlaştıran dünyasına girmek istemedim,

Özgürleşmek bazen çölde bir kum tanesi olmak,

Bugün çölde bir kum tanesi olmak,

Yarın kim bilir ne olmak özünde hikaye toplamak amaç...

Hayırlı bayramlar...




14 Haziran 2018 Perşembe

73 yaşında bir dede ve tarihin içinden gelen yolculuk...

73 yaşında bir dede,

İlginç olan yaşı mı yoksa yaşına rağmen içindeki enerji mi?

Bembeyaz saçları, 

Kısa boyu,

Yüzündeki tebessümü,

Etrafındaki binlerce insana karşı etrafa yaydığı devrimin yasemin kokusu...

Bir anda hikayesinin bir parçası olma arzum,

Denizden esen yele teslim olur gibi ritme teslim oluşum,

Nedir normal olanı?

Kendin olmak mı yoksa gittiğin yerlerdeki rüzgara teslim olmak mı?

Ya da dünyanın içindeki esen farklı rüzgarları yakalamak mı?

Tek bir rüzgar varmış gibi yaşıyoruz ama dünyanın içinde o kadar farklı rüzgarlar esiyor ki,

Kendimizin dışındaki tüm rüzgarlara karşı cesaretimizi kaybediyoruz,

Hani Babamın kitaplığında ilk defa elime aldığım Richard Bach’in Martı kitabındaki Martı Jonathan’ın hikayesinde olduğu gibi yaşamların içine mahkum olmuş bir halimiz var,

Halbuki bunu seçen bizleriz,

Seçimlerimizin sonucundaki süreci yaşıyoruz,

Biraz cesaret,

Biraz merak arzusu,

Biraz kendin olmak Jonathan’ın değişim sürecini getiriyor sana doğru,

Tunis, Sudi Buse, La Marca, Kartaca’dan sonra bir diğer durağımız Hammamet şehrinde olmak,

Fransız etkisi Fas gibi burayı da ikiye bölüyor,

Şehirler iki ayrı parça bir tarafta 100 yıl öncesindeki bir dünyaya giriyorsun Medina’larda,

Dar sokaklar,

Küçük dükkanlar,

Her birinde doğal yaşamın parçaları,

Diğer tarafta ise modern bir dünya,

Keskin bir geçiş var yaşamlar arasında,

Gizem ise şehirlerin arka sokaklarındaki kayboluşlarda saklı,

Hikayeleri var sokakların,

Ve, hikayeleri var sokaklarda gezen insanların,

Şehirler değişse de soruyorum karşılaştığım her insana Muhammed Buazizi ismini,

Unutmuş kimisi,

Hatırlamayanlar bile var,

Peki o yangın neyi değiştirdi diye bir arayış benimkisi,

Sonra mecburen sende etrafındakilerin aldığı afyon dünyanın afyon ruhuna teslim oluyorsun,

73 yaşında bir dede,

Tarihin içinden gelen bir hafıza,

Yasemin kokusunu yayarken etrafa,

Seni de ellerinden tutarak çekiyor kokunun içine,

Ve, müziğin ritmine,

Ayakların ayak uyduruyor bir anda kalabalığın içinde de olsan ritme,

Sonra hafiften bir yel esiyor denizden,

Yasemin kokusunu alıp götürüyor adeta akdenizden dünyanın her yerine,

73 yaşında bir dede yayarken müziğin ritmiyle kokuyu aslında hatırlatıyor etraftakilerin her birine Muhammed Buazizi’yi,

Ve, eşlik ettiğin ritim aslında ortak mücadelesi geleceğimizin,

Sonra kesilince müziğin sesi,

Dağılıyor insanlar bir bir uzaklaşıyorlar evlerine doğru,

Gizemiyle kaybolan dede,

Ve, gecenin sessizliğinde başlayarak güneş kendini gösterinceye kadar sadece düşünüyorsun,

Sana eşlik eden yasemin kokusu ve yüreğinde oluşturduğu ortak insanlık adına gelecek umudu,

Bizler ortak bir geleceğin çocuklarıyız,

Ve, bizden sonrasına ortak bir gelecek bırakmak için mücadele etmek zorundayız,

Mesele gerçekten kişiler mi yoksa kişilerden öte ortak geleceğimiz mi?

Hiçbirimiz ait olmayan ama aslında hepimize ait olan bir dünyanın çocuklarıyız bizler,

73 yaşındaki dede sadece bir sembol ve oluşturmak istediği farklılıklarımızın istediğimizde oluşturacağı ahenk ve mutluluk,

Nerede olduğunun şu an gerçekten bir önemi yok,

Ama sadece kendin için bir şeyler yap,

Farklıların ritmine ayak uydurmayı dene,

Değişim sancısı geçiren bir dünyanın içinde kendimizi korumaya,

Ve, halkayı genişletmeye çalışıyoruz hepsi bu kadar,

Değişimin kendi istediği doğrultuda şekillenmesini isteyen küçük bir kitleye karşı milyonların ortak sessizliği bizimkisi,

Ya küçük bir kesime teslim olacak dünya ya da gerçekten milyonlar Martı Jonathan’ın yaptığı gibi hayal kurup hayalleri gerçekleştirerek sürükleyecekler peşlerinden milyonları,

Hangi dünyanın çocuğu olduğuna herkesin kendisinin karar vereceği bir süreç,

Ben, 73 yaşındaki dedenin yaydığı yasemin kokusunun peşinden gitmeyi tercih ettim bu akşam bakalım bu rüzgar nasıl bir rüzgar...

Tunus, Hammamet’ten sonra yarın buradaki beni şaşırtan Türkiye ve Recep Tayyip Erdoğan algısını yazacağım şimdilik bu kadar...