26 Aralık 2022 Pazartesi

Okuduğun üniversite; üniversite değil, Aldığın eğitim; eğitim değil!

Siyaset gençlerden oy istiyor peki ya gençler siyasetten ne istiyor?


Ne istiyorsun?


Ne istediğini biliyor musun?


Bilmiyorsun!


Bilmediğin içinde bugünü yaşıyorsun.


Onuru olan bir siyasetçi ve bürokrat benim yaptığımı yapardı!


İlk kınama cezasını yediğim gün verdim istifamı.


Hukuk yoluna giderek gerçekten ben sorunlu muyum dedim!


Hukuk ise hayır sen haklısın sana yapılanlar haksızlık dedi!


Peki şimdi bu durumda benim yediğim kınama cezalarının karşısında verdiğim istifa ve terk ettiğim ülkeyi düşünürsek,


Bu cezayı verenler ve vesile olanlar onurlu bir şekilde neden istifa etmiyorlar!


Onurunu kaybetmiş bir siyaset anlayışı bugünü değil geleceği kaybetmemize neden oluyor.


Siyaset oy istiyor,


Siyasiler iktidar olmak veya temsiliyet istiyor,


Peki bunun karşılığında gençlik ne istiyor?


Sen ne istiyorsun kardeşim!


Aldığın eğitim; eğitim değil,


Okuduğun üniversite; üniversite değil,


Farkında değil misin dünyayla rekabet edemiyorsun!


202 üniversite olan bir ülkenin içinde diplomaları alan ama aldığı diploma sonrasında hayatın gerçekleriyle yüzleşen bir hayat yaşıyorsun!


Cehalet diplomayla yenilseydi bugün dünyanın entelektüel toplumunun inşa edilmiş olması gerekiyordu.


Durum hiç de öyle değil.


Cehaletin içine hapsolmuş bir toplum oluşturmak istiyorlar kimsenin derdi değil aydınlanma!


Diploma almak yerine dünya klasiklerini okumak, dünyanın içinde 3 5 ülke gezmek, 1 2 dil öğrenmek ve en önemlisi dünyadaki gelişmeleri takip etmek bile diplomadan daha kıymetliyken kısır bir yarışın içinde birbiriyle yarışmaya devam eden bir toplum arzusu sarmış dört bir yanı.


Son dönemlerde anlatılan en büyük devrim nedir?


Yerli araba,


Yahu diyemiyor musun?


Yap yap şu yerli arabayı ama yeni bir icatmış gibi de sabah akşam bana sunma,


1800’lü yılların sonundan itibaren insanlığın yaşamına girmiş araba kavramı,


Yıl olmuş 2023 biz hala bizi kandırma derdinde olanlarla uğraşıyoruz,


Kimi kandırıyorsun?


Neden dolayı kandırmaya çalışıyorsun?


Çocukların ve gençlerin hala dünyayla rekabet edebildiği bir eğitim sistemimiz yok,


Gençlikten ve eğitimden sorumlu iki ayrı bakanlık var,


Bir yılda ülkeyi terk eden ve terk etmek isteyen bu gençlere karşı bu iki bakanlık bugüne kadar ne yaptı neler yapıyor?


Gençlikten sorumlu bakanlık spor ile uğraşıyor,


Eğitimden sorumlu bakanlık ne yapıyor belli değil!


Bir ülkeyi geliştirmenin ilk adımı eğitim ve gençliktir,


Zannediyorlar ki,


İktidar olunca,


Ya da iktidar değişince mesele bitecek,


Memleketin ihtiyacı olanı dile getirmedikçe siyaset sürekli olarak milletten istemeye devam edecek!


Türkiye’nin en kıymetli bürokratları,


Yetişmiş beyin güçleri ya dünyanın farklı ülkelerinde çalışıyor,


Ya da Türkiye’de evlerinde oturuyor!


Geri gelmeyecek tek şey zaman,


Her gün bu yetişmiş insanların beyin gücünü kullanmak için bir gün daha geç kalıyoruz,


İş bilmez,


İşten anlamaz,


Siyasetin verdiği destekle koltukları işgal edenler gitmedikçe,


Ne ekonomi düzelir,


Ne toplum iyiye gider,


Ne de dünyayı yakalayan bir toplum oluruz.


Nasıl bir ülkedir anlamıyorum,


Her gün yeni birileri terörist ilan ediliyor,


Bunlar kamuda çalışamaz terörist diyorsunuz,


Ama toplumun içinde seninle,


Benimle,  bizimle birlikte yaşayabilir diyorsunuz!


Bu kadar kolay mı insanları etiketlemek!


Daha dün madende 42 kişi öldü,


Asıl terörist arıyorsanız,


O madenin altında o ölümlere karşı gerekli tedbirleri almayan,


Ölümlerin akabinde suiistimali olanlardır,


Bulunduğu görevden istifa etmeyenlerdir.


Takdiri ilahi diyerek unutturduklarınız,


Ve, senin de unuttukların asıl katliamken hiçbir şey olmamış gibi yaşamına devam eden bir toplum var.


Bu nasıl bir uykudur,


Yaklaşıyorsun,


Uyan uyan!


Gün aydı! diyorsun.


Uyandırmaya çalışırken seni de uyku teslim alıyor.


Neyi tartışıyoruz,


Neden tartışıyoruz,


Dindar olduğunu söyleyen ama özünde içinde sapıklık barındıran insan suretine bürünmüş hamam böcekleriyle birlikte yaşıyoruz,


6 yaşında bir çocuk,


Bu bilinen!


Ya bilinmeyenler,


Travma olarak bir ömür insanların beraberlerinde taşıdıkları,


Bu yazıyı okurken senin zihnine travmaların gelmiyor mu?


Mahalledeki sapıklar,


Okuldaki sapıklar,


Çalıştığın kurumdaki sapıklar,


Sakallı sapıklar!


Bastırılmış bir toplum yapısı,


Dışarıya karşı kapalı muhafazakâr görünen ama kendi içinde birbirini tüketen bir toplum,


Neymiş efendim münferit bir olay üzerinden karalama yapılıyormuş,


Hangi münferit,


Kaçıncı münferit olay,


Allah karşısına çıkıldığında da münferit bir olay diyerek mi işin içinden sıyrılacaksınız,



Tanımıyorum 6 yaşındaki çocuğu da tanımıyorum,


Yaşadıklarını da bilmiyorum,


Ama kendi çocukluğuma indiğimde hatırladığım manzara hiç de iç açıcı değil,


Sadece yıllar değişiyor,


Başka değişen hiçbir şey yok,


O mu Cumhurbaşkanı olacak,


Bu mu Cumhurbaşkanı olacak,


Sen mi iktidar olacaksın,


Ben mi iktidar olacağım,


Yav farkında değil misiniz?


Her gün toplum olarak ölüyoruz,


Öldüğümüz yerde kalıyoruz,


İktidar kavgaları arasında bir lanetin içinde boğuluyoruz,


Sen kalkıp bir olayı sonuçlandırmadan üzerini kapatır sonra halının altına süpürür yoluna devam edersen,


O olay zincirleme bir şekilde yaşanmaya devam eder,


Süpürün halının altına süpürün,


Süpürdüğümüz her olay dönüp dolaşıp bizi bulacak,


Bulduğunda ise onu da başkaları süpürecek!


Ne için yaşıyorsun?


Yaşama gayen nedir?


Sor kardeşim sor kendine bu soruyu sor!


Neden yaşıyorsun!


Bugün neden hayattasın?


Merak etme kendisine neden bu hayatta soluk alıyorum sorusunu soran hiçbir birey dünyanın hiçbir yerinde aç kalmaz,


Zamanın en berbat dönemindeyiz,


Doğrular yanlış olmuş,


Yanlışlar doğru!


Adamın cennete mi cehenneme mi gideceği belli değil,


Üzerine bir de takılmış peşine insanlar kendilerini kurtarmışlar gibi bir de beraberindekileri kurtaracaklar,


Yaratıcı ile aranıza aracı koymayı bırakın,


Birinin peşine takılmanıza gerek yok,


Peşine takıldıklarınızın da hesabı görülmedi nereye gidecekleri belli değil,


Kendi aklınıza takılın,


Düşün şimdi bu adam bir cemaat mensubu,


6 yaşındaki çocukla evleniyor,


O çocuk büyüyor ben yıllarca tecavüze uğradım diyor,


Utanmadan toplum bunu tartışıyor,


Ben, uğradım diyor,


Bitti!


Sen kalkıp neyin tartışmasını yapıyorsun!


Yok şu yaştaydı,


Yok bu yaştaydı,


Sosyal medyadaki paylaşımları ve üzerine din alimi olarak insanlara dini anlatanların konuşmalarını gördükçe tüylerim ürperiyor,


Yahu 6 yaşındaki kızın yaşadıklarının bir tek onun yaşadıkları olduğunu mu zannediyorsunuz,


Toplumun her bir bireyinin gördüğü veya yaşadığı ne münferit olaylar var ve insanların bilinç altına atarak unutmaya çalıştığını veya hatırlamak istemediğini veya söylersem başıma bir şey mi gelir korkusuyla yaşadığını bilmiyor musunuz?


İlk defa toplumda yaşanıyor ve acaba doğru mudur diye bir bakalım!


Siz bakın bakalım!


Aman bir şey olmasın diye bastırdıklarımızın sonuçlarını sadece bugün değil yarın da görmeye devam edeceğiz.


Tam 10 ay oldu Türkiye’den çıkalı,


10 aydır bakıyorum,


Ve, uzaktan diyorum ki,


Dış güçler falan diye her seferinde diyorlar ya merak etmeyin bizim dış güçlere falan ihtiyacımız yok,


Biz, bize yetiyoruz,


Birbirimizi zaten tüketmeye yetiyoruz,


Dış güçlerin işi gücü yok oturup bir de kendi kendisine yeten bir toplumla mı uğraşacaklar!


Dış güçler mi kurdu bu kadar üniversiteyi?


Dış güçler mi ekonomiyi bu hale getirdi?


Dış güçler mi madendeki 42 kişinin ölümünün sebebi?


Dış güçler mi intihar eden gençlerin sebebi?


Dış güçler mi ülkeyi terk etmelerin sebebi?


Meclis ve Milletvekilleri bir araştırma komisyonu kurup neden sahaya çıkmaz,


Bir girin ya toplumun içerisine,


Arka mahallelerde gezin,


Karşınıza kimler çıkacak,


Ne hikayeler çıkacak,


Biri patladı mı etrafında konuşmak kolay,


Mesele patlamasını beklemeden yaşamın içerisine girmek ve ortaya çıkarmak,


Yedi başlı masal ejderhaları var içimizde bizi her gün biraz daha parçalayan!


Hiçbir siyasi devletin sahibi değildir,


Yetki verirsin ve yetkiyi millet olarak kendin için kullanmasını istersin,


Koltuğa oturan devlet benim diyor,


Değişmeli,


Bu yaklaşım bu zihniyet değişmeli,


Franz Kafka’nın hamamböceği hikayesindeki gibi tiksinti uyandıran siyaset artık tiksinti uyandırmayı bırakmalı!


Dünyanın her yerinde yaşarım!


Ama dünyanın neresinde yaşarsam yaşayayım doğduğum ve gömüleceğim toprak orası,


Ve, yaşarken henüz elimizde fırsat varken coğrafyanın altında yattığımız günler için öyle çok şey yapmak değil mesele küçük de olsa taş üzerine taş koymak gerektiğini dile getirmek gerekiyor.


Kendisini bu kadar batıran bir noktaya nasıl geldik bilmiyorum!


Ama bulunduğumuz yerden çıkmak,


Ve, dünyanın hızla ilerlediği yollarda kendi gerçekliğimizi kurmak zorundayız!


Yaşadığımız coğrafyada gözümüzün önünde olanlar ortada,


Silkelen genç kardeşim silkelen ve kendin olmayı başarmak adına bir adım at!


Kimsenin senden üstün olmadığı bir hayatta yaşıyorsun,


Diplomayla dünyayı yakalayamazsın,


Karar alıcıların seni gördüğü zaten yok,


Düşmüşler seçimde iktidar olarak kalacak mıyız kalmayacak mıyız sorusunun cevabının peşine!


Sen kendine odaklan ve dünyayı yakalamanın bir yolunu bul.


Bugün yaşadığın coğrafyanın dünyayı yakalayan ve dünyadaki akranlarıyla rekabet eden,


Hayal kuran,


Hayallerinin peşinden giden insanlara ihtiyacı var.


Çok hayal kurdum,


Aldılar,


Çaldılar,


Susturmak için her şeyi yaptılar,


Bugüne kadar hepsini gerçekleştirdim.


Sus dedikleri anda içimdeki ses her seferinde çığlık oldu ve yükseldi.


The Walking Dead dizisinde olduğu gibi düşünüyor görünen ama özünde düşünmeden hareket eden yığınlara dönüşüyoruz,


Ya uykuya dalacaksın ,


Ya da uyanık kalacaksın,


Özünde yaşadığın coğrafya ve yaşadığın dünya için elinden geleni yapacaksın,


Taş üstüne taş koymak için bir şey olmayı bekleme,


Sen zaten bir bireysin,


Ve, bugün hayatta nefes alıyor olman en büyük şey,


Kendimi düşündüğümden değil,


Gün gelecek biz göçüp gideceğiz,


Arkamızdan çocuklarımız saydıracaklar,


Bari saydırırken biraz az saydırsınlar diye yazıyorum,


Böyle bir mirasa ben olsam saydırırdım,


Bireysel mirasım mutlu edebilir ama hiçbir çocuk bireysel mirasla rahat edemeyecek,


Toplumsal mirasımız nedir orasını bilmiyorum.


Şöyle bir perdeyi arala ve etrafa bak harika diyorsan sorun yok!


Devam et bildiğin yolda…



22 Aralık 2022 Perşembe

Bana göre beyni kullanmak bu dünyadaki en güzel ibadet şeklidir...

Günlerdir yağmurun taneleri tırmalıyor pencereyi,


Kar mevsimi aslında,


Çocukluğumun sabah uyandığımda pencereden gördüğüm kara ilk basanlardan olmak için sokağa çıktığım günleri hatırlıyorum,


Aynı mahallenin çocukları olmak,


Aynı evin çocukları olmakla eşdeğerdi,


Her eve girip çıkmakta özgürdük,


Ne karşı apartmandaki,


Ne üst. Kattaki,


Ne de alttaki,


Kimse birbirini ötekileştirmezdi,


Sokakların güvensiz diye anlatıldığı şu günlerde,


Biz sokağın tadını çıkaran son nesiliz!


Çocukken sokağın içinde yıllar sonrasına dair en büyük hayalin bu döngünün hiç bitmemesi oluyor,


Hangi kapıyı çalsan mutlaka evin içinden güzel yemek kokularının geldiği,


Tek bir topun etrafında saatlerce koşabilen çocuklar,


Topun olmadığı zamanda elindeki misketlerle saatlerce geçirebilen,


O da olmadığında kibrit kutularını toplayarak oyuna dönüştüren,


Gazoz kapaklarını yeri geldiğinde oyuna dönüştüren,


Ama mutlu olunan bir çocukluk…


Siyaset son 20 yılda mahalleleri ve çocukluğun eğlenceli dünyasını tüketti…


Parklar yapıldı,


Tek tip salıncaklar, kaydıraklar getirildi,


Mahalleler dolduruldu,

Çocukların özgür oyun alanlarının yerini etrafı çevrili parklar aldı.


Yoktu!


Bizim oyun alanlarımız yoktu.


Özgürdük mahallenin asfaltına çıkar karşılıklı taşlardan iki kale kurar topun peşinde saatlerce koştururduk.


Kendi özgürlüğümüzün içinde bazen asfalta çakılır dizimizi yarar ama yine mutluluğu bir ansa olsa bırakmazdık.


Küçük bir Eti Cin var ya,


Ya da Ülker 9 kat yeterdi bizi mutlu etmeye.


25 kuruş koyduk mu cebimize,


Ya da 1 lira bildiğin markette istediğimize dokunabilirdik.


Bugün Asgari Ücret açıklandı: 8.500 TL’yi buldu.


Bizim 25 kuruşa kendimizi mutlu ettiğimiz günlerden,


Yakında çuvalla markete girerek bir poşet doldurup çıkabileceğimiz günlere doğru koşuyor ülke,


Bir ülkenin çocuklarına yapılabilecek en büyük kötülük çocukların oyun alanlarının sınırlandırılmasıdır,


Özgürlüğünü kaybeden çocuklar çağın gerisinde kalmaya,


Ve, çağın üretenlerini izlemeye başlarlar,


Hep eksiktirler,


Üretmezler,


Üretemezler,


Üretilenleri takip ederek kullanmak için yarışırlar…


Tam yurt dışına gelmeden önce bundan 10 ay önce bir yazı yazmıştım,


Bu gidişle hepimiz yeniden milyoner olacağız diye,


Öyle de oluyor.


Biz, atılan bir yazar kasanın,


Atılan bir anayasanın bıraktığı izlerin etkisini uzun yıllar hissettik,


Bakalım bugünün çocukları ne kadar hissedecek!


Asgari ücret Cumhuriyet tarihinin en yüksek değerine ulaştı diye twitleri gördükçe tüylerim ürperiyor.


Ne kadar olmuş?


2016 yılında 441 dolara kadar çıkan asgari ücret tam 14 dolar artış göstererek 6 yılda 455 dolara ulaşmış,


Daha kimse almadan bu rakamı erimeye başladı dolar karşısında,


Asgari ücretle çalışan bir baba düşünün,


Çok çocuk yapın deniliyor ama olaya biz şöyle bakalım 1 tane çocuğu var,


Bu çocuğun dünyadaki akranlarıyla rekabet edebilmesi,


Dünyayı tanıyabilmesi için 455 dolar ile ne yapacak bu baba?


Çocukların dünyayı tanımasını sağlayacak ortamı oluşturmadan nasıl dünyadaki akranlarıyla rekabet etmesinin yolunu açacaksınız?


Üniversite öğrencisine Gençlik ve Spor Bakanlığının tarihi bir adım atmış gibi 1.250 TL burs/kredi vereceğiz açıklamasına hiç girmiyorum,


Bu genç zaten gariban bir Anadolu genci olmasa gidip o krediyi almaz,


Peki ya bu gariban kendi alanındaki iyi uygulamaları görmek için bir yurt dışına çıkmak istediğinde ne yapacak?


Ben size nasıl yaşayacak,


Nasıl geçinecek kısmını sormuyorum!


Ben, size bugünün çocukları yandı yarının çocuklarının yanmaması için inşa edilmesi gereken ülkenin sorularını soruyorum!


Bir ülkenin en tepesinde karar verici konumunda olan yöneticilerin yaptıkları paylaşımlara bakıyorum,


Bizim toplum olarak,

Ya da çocukların gençlerin seviyesi bu kadar düşük mü?


Yoksa düşük mü görüyorlar?


Asgari ücret bugün 8.500 TL olarak açıklandı not edin her yıl yeni bir Cumhuriyet tarihi rekoru kırılmaya devam edecek,


Peki ya paranın dolar karşısındaki ilerlemesi,


Ben, demiyorum tabloyu karar vericiler paylaşmış 6 yılda 14 dolar arttırabildik diyor!


Yağmurun taneleri günlerdir sılada penceremi tırmalıyor,


Her tanede çocukluğum günlerine gidiyorum,


En zorlu dönemleri bir yaşadık bir daha o günler geri gelmez diyordum,


Meğerse yanılmışım!


Bugünün çocuklarına yapılanlar ne olacak?


Nasıl izler bırakacak hiç bilmiyorsunuz değil mi?


Nasıl olsa biz iz kalmayacak bir çocukluk yaşatıyoruz çocuklarımıza diye düşünenler var ya,


En çok onlar yanılıyorlar,


Siz çocuklarınıza yaşatırken,


İz kalan çocuklarla sizin çocuklarınız aynı coğrafyada yaşayacaklar,


Sonra o çocukların hiçbirine etiket vurmayın olur mu?


Etiket aramayın!


Siz yaptıklarınızla o çocuklara bu etiketleri yaşatarak ve mecbur bırakarak büyütüyorsunuz,


Sonra büyüyünce de en kolayı değil mi çiviyi almak ve etiketi çakmak,


Her çocuk masumdu ama biz çocukların masumiyetlerini bırakılan izlerle bozan bir coğrafyanın çocuklarıydık!


Ah sabah uyandığımda,


Dışarıya 1 metre kar yağmış olsa,


Sonra çocukluma geri dönsem,


Ve, çocukluğumla çocuğum Atlas birlikte kar tanelerinin üzerinde yuvarlansak,


Bir an zaman dursa,


Ve, o an bize ait mahallelerin içinde hissetsem kendimi…


Bana göre beyni kullanmak bu dünyadaki en güzel ibadet şeklidir.


Belki kendiniz için,


Belki inandıklarınız için,


Belki de biraz çocuklarınız için bu ibadeti yapın,


Beyninizi kullanın!




19 Aralık 2022 Pazartesi

Buna kesin bir etiket bulmalıyız yaklaşımı ile yalnızlaşıyorsunuz!

İlk gün dedim!


Ben, haklıyım!


İlk gün dedim!


Gittiğiniz yol yol değil!


Koltuktan aldığınız güç ile sırtınızı koltuğa dayayarak sopa göstermekle ancak bu ülkeyi geriye götürürsünüz!


Bugün mahkemem sonuçlandı,


Çalıştığım kuruma Karaman’a Belediye Başkan Adayı yapılmış akabinde seçimi kaybetmiş birinin Başkan,


Milyonlarca genç işsiz bir şekilde sokaklarda gezerken, KPSS’de atama beklerken,


Bir belediyeye özel kalem müdürü yapılmış akabinde kurumuma Veri Kontrol Hazırlama İşletmeni olarak geçirmek! 


Yetmezmiş gibi; Başkan Yardımcısı akabinde de geçtiğimiz günlerde Başkan yapılmış birinin atanmasının doğru olmadığını söyledim.


Atama hukuka uygun olabilir ama her hukuka uygun olan ahlaki ve doğru mudur?


Yasaların verdiği yetkiyi kullanmak doğru olabilir fakat yasaların verdiği yetkiyi kullanırken yapılan atamanın akabinde gelen kişi seni yönetebilecek kapasite ve beceriden yoksunsa ne olacak?


Yasa atama yetkisini veriyor diye atamak,


Ve, atananın seni yönetememesi nasıl bir duygudur bilir misiniz?


Düşün şimdi 15 yılın kamuda geçmiş,


Girmediğin çıkmadığın mahalle, köy, sokak kalmamış,


Dünyanın dört bir yanına gitmişsin yerinde iyi uygulamaları incelemiş kendini yetiştirmişsin,


17 yaşında Türkiye’nin 01 sözleşme numaralı projesini gerçekleştirmişsin,


Hakkında 27 tane ulusal gazetelerde köşe yazısı yazılmış,


Bakanlarla televizyonlara çıkmışsın,


Ülkenin Cumhurbaşkanı seni anlatmış,


Koltuk istemiyorsun,


Yönetilmek istiyorsun,


Kalkınma bir yönetişim işidir,


Doğru yönetici olmazsa iş üretemem diyorsun!


Ne olacak şimdi beni memuriyetimle tehdit edenler,


Bilmiyorlar mı ki,


Ben, değil memuriyetimi bana ait ne varsa yakarım,


Umurumda olmaz,


Ki zaten öyle de olmadı mı?


Yaktım ve bir günde bana ait biriktirdiğim tecrübem ve birikimimle birlikte bambaşka bir ülkeye geldim.


Sil baştan başladım!


Hiç bilmediğim Felemenkçe dilini artık konuşuyorum,


İngilizcem eskisinden çok daha iyi,


Felemenkçeyi okulda öğreniyor olsam da bir de sokakta Fransızca öğreniyorum,


Oldu mu sana bildiğim dil sayısı 6…


Ben, dünyanın her yerine giderim,


Çünkü benim bu dünyada bırakmak istediğim bir miras var;


Mirasımın adı; unutulmamak!


İz bırakmak!


Bazen kitap yazıyorum,


Bazen ekranlara çıkıyorum ve konuşuyorum,


Bazen twit atıyorum,


Bazen projeler gerçekleştiriyorum,


Bazen sadece dua ediyorum,


Ama içine girdiğim hikâyenin önünü arkasını bırakmadan ilerliyorum.


Türkiye’nin adil ve hakkaniyet sahibi 3 hâkimi bugün bir araya gelmişler ve yargının kararını vermişler,


Dava açarken avukatım yoktu!


Ben, kendi kendime yeterim dedim!


Haklı olduğumu bildiğim hiçbir davada kaybedeceğimi düşünmedim bugüne kadar,


Mahkemeye tam 712 sayfalık hakkımda dosya iletmişler,


Oturdum sayfa sayfa okudum,


Ben, ne yapmışım anlamaya çalıştım,


Hiçbir şey anlamadım!


Çünkü liyakatsiz insanların beni anlamadığı gibi oturdukları yerden beni anlamadıklarını zaten biliyordum!


Anlasalardı zaten yönetimlerine itirazım olmazdı!


Hala farkında değiller ne olup bittiğini idrak edemiyorlar!


Ülkenin yetişmiş tecrübe ve birikimi en önemlisi taze kanları bir bir ülkeyi terk ediyor,


Senin kuramadığın ortamı dünyanın bambaşka coğrafyalarında arıyorlar,


Her evde aynı sohbet var,


Ne olacak bizim çocuk?


Nasıl göndereceğiz başka bir coğrafyaya?


Yolunu bulan bir şekilde terk ediyor…


Ne için daha iyi bir yaşam için,


Kendi coğrafyamızda kendi kendimize yaşama hakkı tanımadığımız yaşamı bambaşka coğrafyalarda arıyoruz!


Kısır bir döngü içerisinde,


Birbirini tüketen siyaset mekanizması ülkenin genç beyinlerini de tüketiyor.


Biz, çocukken zihin dünyamızda bir hayal vardı,


Biz, çocukken bizden öncekilerini yaşamayacağız diyorduk,


Biz, çocukken büyüdükçe geçmişin izleri bizi terk edecek diyorduk!


Biz, büyüdük!


Geçmişin tüm yaşanmışlıklarını da kendimizle birlikte büyüttük!


Bizi terk edecek dediğimiz ne varsa daha fazla etrafımızı sardı!


İletişim çağı olmadığından yaşanmıştır dediklerimiz iletişim çağının zirve yaptığı dönemde de bizi bulmaya devam etti.


Değişecek,


Değişecek, değişmek zorunda kardeşim!


Bu ülkenin adil ve vicdan sahibi kuldan değil haktan korkan insanları olduğu müddetçe değişecek!


Hesabı hakka veririm kul kimdir diyen doğrunun izinden ayrılmayan adalet bekçileri olduğu müddetçe değişecek!


Kendi düzenini korumak isteyenler bugün ne varsa elimizden almak isteyebilirler,


Oturdukları koltukta üretmeden işgalci olmak için üretenleri bezdirebilirler,


Biz, 


Ama biz ne dün vazgeçtik,


Ne bugün vazgeçeceğiz,


Ne de yarın!


Biz gerektiğinde dünyanın dört bir yanına giderek üreteceğiz,


Ama gün gelecek liyakatsizce koltuk işgal edenler ve ettirenler gittiğinde her birimiz havalimanlarına,


Tren garlarına,


Otobüs terminallerine koşarak memleket için taş üstüne taş koymaya kaldığımız yerden yerinde devam edeceğiz!


O güne kadar da dünyanın hiçbir yerinde hiçbir cemaat, tarikat vb yapı üyesi olmaksızın sorumluluk sahibi basit Anadolu gençleri olarak üretmeye ve emek vermeye devam edeceğiz.


Neymiş efendim!


Kınarlarmış!


Onlar kınar!


Neymiş efendim memuriyeti elimden alırlarmış!


Yahu siz kınarsınız,


Düşünmeden istifamı verir çıkarım!


Anadolu’ya inanan her genç gibi benimde koltukla bir derdim yok!


Haydi koltuklar sizin,


Bizim vergilerimizi yönetim gücü sizin elinizde,


Milyarlarca kaynak elinizde,


Haydi buyurun gerçekleştirin kalkınmayı!


Arttırın insanların refah düzeyini,


Değiştirin yaşamları,


Zenginleşsin insanlar…


Yapamazsınız!


Neden biliyor musunuz?


Çünkü liyakatin olmadığı yerde her şey sarpa sarar.


Liyakatsizlik var denildiğinde düşman bellemek yerine acaba bu ne diyor?


Neden böyle diyor?


Koskoca ülkenin Cumhurbaşkanı bu adamı örnek vermiş,


Denizde bir kum tanesi de olsa dediklerinde haklı olabilir mi demek yerine,


Bizi eleştirdi!


Buna kesin bir etiket bulmalıyız yaklaşımı ile yalnızlaşıyorsunuz!


Yalnızlaşırken en kötüsü de memleketin insanlarını da beraberinizde sürüklüyorsunuz!


Sizin için yazmıyorum bunları,


Ben, bunları bugün 2 yaşına gelmek üzere olan oğlum Atlas’a miras bırakmak için yazıyorum,


Bir gün okuduğunda en azından bilsin,


Milyonlarca insanın yaşadığı bir coğrafyada doğrunun ve Anadolu adlı inandığı coğrafya için taş üstüne taş koyarak milliyetçilik yapan,


Söz de değil öz de memleket sevdalısı babasının bugün mahkemesinin sonuçlandığını haksız yere yediği kınama cezalarının düştüğünü bilsin.


Ben, kınanacak değil kınandıracak adımlar attım Ey Oğul,


Bil ki ne yaptıysam sana mal mülk değil kendin olup kendini keşfederek kazanabileceğin bir coğrafya bırakmak için attım,


Bundan sonra da dünyanın neresinde olursam olayım atmaya devam edeceğim Ey Oğul…


Atmaya devam edeceğim…


Ahmet K.


7 Kasım 2022 Pazartesi

Kürt Sorunu mu GAP Sorunu mu?

Kürt Sorunu mu GAP Sorunu mu?


Kürt sorununun arkasına süpürülmüş sorunlarımız var bizim.


Gençliğimin 5 yılını rahmetli Cumhurbaşkanı Demirel’in dediği şekliyle: ‘’Cumhuriyet’in en büyük projesi’’ olan GAP’ta geçirdim.


Bölgesel kalkınmayı okulda değil, dünyanın içinde gezinerek yerinde izleyerek öğrenenlerden oldum.


2004 yılında Dünya Bankasına yazdığım proje ile kendi köyümdeki taşkın sorununu çözmeye yönelik bir model ortaya koymuştum. 



Köyün taşkın ve toprak erozyonu sorununu devletten yatırım bekleyerek çözülmesini beklemeyeceksin.


Köyde yaşayan insanlar kendi sorunlarını projelendirecek, ihtiyaçlarını ortaya koyacak ve sonra planlamanın kendisine ulaşmasını beklemeden sorunun öncelikli olduğuna inandırıp fon bularak çözüm üreteceklerdi.


19 yaşındaydım.


Her şeyi devletten ve siyasetten bekleyen bakış açısının değişmesi ve sorunların çözümü için talep iletme şeklinin değişmesi gerektiğini savunan bir yaklaşımla modeli ortaya koymuştum. 


Projeyi yazmıştım.


Proje kabul edilmiş ve uygulanmıştı.


Türkiye’de bir ilkti. Çünkü kırsalda yaşayan insanların sorunları çözüm şekline yönelik bakış açısı oluşturma yaklaşımı ile devletin politika ve yaklaşımlarına bakış açısı kazandırmak istiyordum.


Karlıova’nın cevval bir kaymakamı vardı Erkan Çapar. Ne ismini ne de 19 yaşındaki Ahmet’in anlattıklarına verdiği değeri unuturum. O dönemde bu hikayenin model olması için taşın altına elini koyan isimlerden biriydi.


Bu yaklaşım ve bakış açısı ile 2009 yılında GAP Projesinde çalışmaya başladım.


Yıl 1989 GAP’ın başlangıç tarihi.


Planlama,


Bakış açısı ve vizyon olarak efsane bir kalkınma hamlesi olsa da gerçekten GAP öyle bir proje miydi?


Masa başında çalışmayı beceremem, masanın başında ya sabahları çok erken olurum ya da akşamları. Gündüzleri sahada olmak zorundayım. Hafta sonları ise GAP’ı tanımak için il, ilçe, köy demeden gezer dururum. GAP’ı hem tanıdım hem emek verdim. 


En önemlisi ben GAP’ı  ve GAP’ın insanını anladım.


Türkiye olarak yerinden kalkınma anlayışını kullanan bir coğrafyayız. Tam da bunun bir sonucu olarak 2008 yılında Diyarbakır’da yapılan bir açıklama ile bir gecede GAP İdaresinin belki de en baştan olması gerektiği gibi Ankara’dan Urfa’ya taşınma kararı alınıyor.


Alınan karar önemli fakat beraberinde büyük bir kambur var. GAP’ın bütün düzeni Ankara’da olan personeline siz de Şanlıurfa’ya gideceksiniz deniyor. Bir kurumun çöküşü tam da o gün başlıyor. Ve, ben maalesef o çöküş psikolojisinin üzerine Başbakanlığa bağlı GAP İdaresinde çalışmaya başlıyorum.


Bölgesel kalkınma sürecini söylemsel olarak kullansak da yönetme anlamında yetersiziz. Yerinden kalkınma nedir? İhtiyaç ve beklentileri yerelden alarak en doğru ve hızlı cevabı yerinden vermek. Ama maalesef GAP teşkilat olarak bölgeye taşınmış olsa da şekillendiren bakış açısı Ankara’dan bakmaya devam ediyordu.


Birkaç gündür sosyal medyada grafikler dolaşıyor. 33 yılda yapılanları anlatan.


Proje nedir?


Belirli bir başlangıç zamanı ve belirli bitiş zamanı olan bir süreç yönetimidir. Faaliyet, maliyet ve kabiliyet dengesidir. Yani faaliyetleri planlarsınız, hangi maliyetle gerçekleşeceğine karar verirsiniz sonra faaliyet ve maliyet dengesini kuracak kabiliyeti devreye sokarsanız. 


Türkiye’nin bölgesel kalkınma yaklaşım ve politikalarına dair çok iyi örnek modelleri varken uygulama sürecine baktığımız da maalesef durum hiç de öyle değil.


GAP İnsanların yaşamına dokunmuyor.


Bana rakamsal olarak ne anlatırsanız anlatın,


Belki de ilk kitabım olan İnsan Yaşamına Dokunmak kitabını GAP Bölgesinde çalışırken yazmış olmamın ve bu ismi koymuş olmamın temel nedeni bu.


İçimdeki yükselen çığlığı kapalı kapılar ardında söylemekten yorulmuş olmam.


Ben, GAP’ı tanıdım.


GAP’ın insanlarını tanıdım.


GAP’ın emek verenlerini tanıdım.


Hatta şöyle diyeyim size bu yazıyla birlikte bir de konuşma paylaşacağım.


24 yaşındayken GAP’ın yenileri adına GAP’tan sorumlu Bakanlık yapmış olan 11 Bakanın karşısında konuşma imkanını bana vermişlerdi.


Karşımda kimler yoktu ki;


Recai Kutan,


Fehim Adak,


Nazım Ekren ve daha bir çok isim.


Hatta konuşmamdan sonra Recai Kutan beni yanına çağırmış sanki o günden bugünleri görmüş gibi bu ülkede güzel konuşanları sevmezler dikkat et kendine demişti. 


Sonra herkesin acaba Recai Kutan ne dedi diye bakması ve sorması…


Kürt sorunu diye konuşmak yerine GAP sorununu konuşsak Kürtlerin zaten bütün sorunları çözülmüş olacakken olaylara belirli bir bakış açısından baktığımızdan dolayı yol kat edemiyoruz.


Av Mevsimi filminde Şener Şen’in dediği gibi bakış açısını değiştirmek gerekiyor.


Her şeyi ben bilirim,


Ben, mükemmelim yaklaşımı doğru bir yaklaşım değil.


Sen, karar verici olabilirsin,


Ya da yöneten pozisyonunda olabilirsin.


Benim kadar sahayı bilemezsin,


Benim kadar insanların ihtiyaç ve beklentileriyle politikaların örtüşüp örtüşmediğini göremezsin.


Kürt açılımı ve sorunu üzerinden mesafe kat etmek yerine GAP sorunu üzerinden gittiğimiz vakit zaten kendiliğinden sorunlar çözülmeye başlayacak.


GAP’ın ne yaptığı belli değil,


İdare ben çalışmaya başladığımda Başbakanlığa bağlıydı,


Kalkınma Bakanlığı kuruldu oraya bağlandı,


Bugün nereye bağlı?


Sanayi ve Teknoloji Bakanlığına.


GAP İdaresi demek GAP Projesi demek mi?


Hayır!


Örneğin bütün sulama sistem yatırımlarını Devlet Su İşleri yürütüyor.


Bütüncül bakış açısı yok. Olmadığı içinde sorunlar silsilesiyle rakamlara baktığında değişim var.


Peki ya gerçek yaşamın içinde bu değişim var mı?


İnsanlar bunu hissediyor mu?


GAP’ta çalıştığım süre zarfında inandığım ve savunduğum temel değer yargısı bir binanın içinde bir şeyler yapmak veya planlamak kolay.


Mesele insanların içine girmek ve içeriden bu planlamayı yaparak ihtiyaçları karşılamak.


Liyakatin olmamasından dolayı 5 yıl dayanabildim.


O gün farklı bir cemaat yapılanması vardı,


Ve, oraya yakın olanlar bölgesel kalkınmayı yönetiyordu.


Yani hiçbir yere yakın olmayan sadece topluma ve devlete yakın olan bizler ise arada bağırıyorduk.


GAP’ın neresinden tutsam elimde kalır.


5 yılım değişimin sesi olmak için mücadele etmekle geçti.


Bölgesel kalkınma bakış açısı demek ihtiyaç ve beklentilerin sıralamasını doğru yapmaktır.


Biri Ankara’dan oturduğu yerden bir yerde bir kütüphane görüyor. Tamam bölgeyi kurtarıyor her yere kütüphane kuruyoruz diyor. Sonra başlıyorsun uygulamaya. İlk yıl kütüphaneler açıyorsun. Yöneticinin ve siyasetin açılış yapmak ve kendini göstermek gibi bir hastalığı olduğu için işine geliyor. 


Sen sahada açılan kütüphanelerin insanlar tarafından kullanılmadığını açılış günü oluşan görüntünün ertesi gün devam etmediğini söylüyorsun. 


Ankara’dan bir ses geliyor. Yok yok çok başarılı devam ettirelim.



İnsanların kitap okumaları için öncelikle karınlarının doyması lazım diyorsun. Çocuklar ve gençler açken ve refah düzeyi yükselmeden bütün şehirleri kitapla doldursak yine insanlar önce karınlarından yükselen uğultuyu duyacaklarından okumazlar diyorsun. Bunun yerine istihdam atölyeleri kuralım. İstihdam artarsa insanların yaşam standardı yükselirse zaten okumak bir ihtiyaca dönüşür diyorsun.


Bölgesel kalkınma günü kurtarmak olduğu müddetçe rakamlarla bana GAP ile neleri başardık diye anlatın durun,


Ben, Mardin’in Dargeçit ilçesinin Temelli Mahallesindeki insanların ihtiyaç ve beklentilerinin ne kadar çözüm bulduğuna bakarım.


Ankara’dan kurumu bölgeye taşımak değil mesele bakış açısını Temelli mahallesine taşımak.


GAP Projesi ne zaman bitecek?


Bir proje başlarken zaten bitiş tarihi konulur.


Bu sorunun cevabının 1989 yılında verilmiş olması gerekiyordu.


Bölgesel kalkınma süreci biter mi? 


Bana kalırsa GAP bir proje olmaktan çıkarılmalı. 


Kalıcı bir bölgesel idare olarak yarın kapanacak mı bakış açısından uzak bir şekilde kurumsal olarak güçlendirilmeli,


En önemlisi GAP rumuzlu projelerin tamamı GAP çatısı altında bütüncül bir şekilde birleştirilmeli.


Daha da önemlisi GAP en uzak olduğu bakanlık olan Sanayi ve Teknolojiden ayrılmalı.


Türkiye’de sorunların değişmemesinin nedeni bakış açısının değişmemesi. Her gün aynı pencereden bakarsan aynı manzarayı görürsün.


Bir defa bakış açısını değiştirmeyi denesek sorunların çözümü kolaylaşacak.


GAP’ta yaşayan insanların sorunları neler;


- Eğitim

- İstihdam

- Suyun etkin kullanımı

- Enerji maliyetleri

- Sağlık hizmetlerine erişim

- Turizmden katma değerli gelir elde edilmemesi

- Çocukların ve gençlerin öteki duygusu içerisinde büyümeleri

- Her atanan kamu görevlisinin bir an önce dünyanın en zengin kültürel coğrafyalarından birinden var olan ön yargılar nedeniyle gitmek istemesi 

-   Kültürel ve sosyal yoksullaşma

- Ana dil kullanımı 


Öncelik sıralamasını doğru ve entegre bir şekilde yaptığında çözüm oluşturmak ve bunun toplumsal yaşamda etkisini görmek mümkünken,


Zor olanı seçen yaklaşım ve politikalardan dolayı kısır bir döngünün içine hem birbirimizi boğuyoruz,


Yetmiyor bu mirası gelecek nesillere bırakıyoruz.


Ahmet bu yazıyla başladı.


GAP’taki 5 yılından başlayarak bugünlere doğru gelmeye…


Daha neler yazarım bilmiyorum.


Ama bugün Türkiye’de kısır bir döngüye doğru yine sürükleniyor insanlar.


Açılım gibi öyle cafcaflı isimler vermeye,


Sanki yeni bir dünya kuruluyormuş gibi isimler vermeye koymaya gerek yok,


Karşınızda insan var,


Ve, sizde insansınız.


İnsan olanın insanca yaşamı için ihtiyaç ve beklentileri birlikte planlayarak önceliklendirip aynı evin içinde yaşayan insanlar olarak sadece birbirimizin mutluluğunun artmasına katkıda bulunacaksınız hepsi bu kadar.


GAP bakış açısı değişti mi bir şeyler değişmeye başlar yoksa rakamlarla siz anlatın,


Gerçeklerle ben rakamların uyuşmadığını anlatayım…


Sonuç


GAP’tan ilk yazım olsun…


Ahmet K.


2 Kasım 2022 Çarşamba

Eğitimde Ayrıştırma...

 Bir toplumu yücelten de düşüren de eğitimdir. 


Eğitim ile mesela Uzay yolculuğuna katılan ülkeler arasına girebilirsiniz, 


Tarımsal üretimde kendi kendine yeten bir ülke inşa edebilirsiniz, 


Kadın cinayetlerini, çocuk tacizlerini bitirebilirsiniz, 


Liyakatsizliği bitirebilirsiniz, 


Kamu kurumlarının işlevselliğini arttırabilir, 


Yerli ve milli teknolojiyle dünyanın gelişmiş ülkeleriyle rekabet edebilir, 


Adaleti sağlayabilir, 


Herkesin birbirinin Yaşamına karşı saygı duyması gerektiğini öğretebilir, 


Referanslarla değil emekle insanların bir yerlere gelmesine yol açabilir, 


Çocukların kendi yeterlilikleri doğrultusunda büyümelerini gerçekleştirebilir, 


Siyasetin belirleyenlerinin asli işinin sadece koordine etmek olduğu bir düzen oluşturabilir, 


Geri kalmışlığı ortadan kaldırabilir, 


Kanundan daha etkili bir şekilde toplumsal kural ve normların oluşmasını sağlayabilir, 


İnsan beyninin düşünce gücünü zorlayabilir, 


Kırsaldaki yaşamı canlandırabilir, 


Hem ekonomik hem de sosyal yoksulluğu bitirebilir, 


Toplumsal huzur ve barışı sağlayabilir, 


Geçmiş ile gelecek arasında giden insanların bugünün farkına varıp zamanı yaşamalarının önünü açabilir, 


Doğayı koruyabilir, 


Küresel ısınma ile mücadele edebilir, 


Dünya edebiyatına yön verebilir, 


Tıp alanında çözüm bekleyen hastalıklara karşı reçete oluşturabilir, 


Sma hastası bir çocuğu yaşatabilir, 


Gencecik çocukların başkalarının savaşında  kurban gitmesini önleyebilir, 


İntihar eden insanların önüne geçebilir, 


Madende kader diyerek katledilen insanların ölümünü engelleyebilir, 


Sanayi toplumu inşa edebilir, 


Girişimci gençlerin üreterek toplumsal yaşama yön vermelerini sağlayabilir, 


Hayal gücünü zorlayan senaryoların ve filmlerin ortaya çıkmasını sağlayabilir, 


Dünyada en çok okunan edebi eserleri üreten ülke olabilirsiniz. 


Eğitim sınırları zorlayan sürecin adı. 


Toplum olarak ihtiyacımız olan ne bir anayasa, 


Ne de başka milyonlarca neden, 


Öncelikle inşa edilmesi gereken şey eğitim sistemi, 


Milyonlarca gencimiz kendileri tanımadan üniversite okuyor, 


Yetenek ve yeterlilikleri doğrultusunda değil aldıkları puanlar doğrultusunda tercih yapıyorlar. 


Tarihi bir günü geride bıraktık.


Farkında mısınız?


Ülkenin öğretmenleri greve gittiler.


Milli Eğitim Bakanlığı eğitimin sorunu öğretmenlerin ayrışması diyerek özneden çok uzak bir kararla zaten atanana kadar yeterince yarışmamış gibi bir de uzmanlık sınavı çıkardı. 


Haklı bir isyan gerekiyordu. 


Zaten bunun olmaması sorundu.


Uzmanlık sınavı ile ne değişecek? 


Sorulara cevap vermeden uygulamalara geçtiğimiz için kaybediyoruz. 


Muhtemelen biri kalktı ve bunu önerdi sonrasında bu fikir o an birilerine çok mantıklı geldi ve uygulamaya geçti.


Peki bunun eğitim sistemine katkısı ne olacak buna dair bir araştırma, makale, dünya uygulaması, yapılmış bir çalışma var mı? 


Eğitim masa başında alınan kararlarla şekillendirilemez. 


Bunu yaptığınız vakit bir ülkenin sadece bugününü değil yarınını da çökertirsiniz. 


Bir çocuk düşünün okula başlarken çok zeki ve merak duygusu ile eğitimine başlıyor, 


Heyecanlı, 


Hareketli, 


Araştırmacı,


Sonra yıllar ilerledikçe ne oluyor da bu çocuk var olan yetenek, heyecan, dinamizmini kaybediyor ve toplumsal bir sorun olarak görülmeye başlıyor.


Eğitim konusunda dünyada çok başarılı ve iyi örnekler var.


Ama en önemlisi bizim kendi içimizde eğitime dair yaklaşımlar ortaya koyabilecek Anadolu insanları var.


Eğitim bir toplumun can damarıdır.


Eğer o damar doğru çalışmazsa diğer organlar bir bir işlevlerini kaybeder.


Eğitimin olmadığı bir toplumda adalet arayamaz ve bekleyemezsiniz,


Ama eğitim varsa adalet mekanizması için her gün bir kanun çıkarmaya gerek kalmaz çünkü zaten eğitim erken yaşlardan itibaren sorunların çözülmesini sağlar.


Maalesef hep sonuca bakıyoruz.


İntihar etti!


Öldürdü!


Cinayet işledi!


Çaldı!


Yaptı!


Sonuca bakarsanız evet doğru bunlar oldu.


Peki ya süreç?


Mesela Bartın'da madende vefat eden 25 yaşındaki tarih öğrencisi ve eğitimini yarıda bırakmış Remzi'nin,


Ya da bir hafta facianın bir hafta öncesinde baba olan Aziz'in ölüm nedeni neydi biliyor musunuz?


Eğitimsizlik!


Eğer doğru bir eğitim verilmiş olsaydı hepsi yaşıyor olacaktı.


41 madenci öğrendiğimiz kadarıyla maalesef doğru ve yeterli bir iş güvenliği eğitimi almamışlardı.


Denetimi yapması gerekenlerin eğitimi yetersizdi.


Ruhsat veren veya oradaki gaz sıkışma sürecini takip etmesi gerekenler yetersizdi.


Ölümlerden sonra hiçbir istifa veya görevden alma olmaması ise apayrı bir eğitimsizlik olarak bizi bir sonraki faciaya doğru sürüklüyor.


Bugün Anadolunun eğitimcilerinin yaşamsal sorunları bir köşede dururken,


Çocukların eğitime dair sorun ve Gelecek kaygıları bir köşede dururken,


Yeni gelen Bakanımız istedi diye yeni bir şey deniyoruz.


Peki bu denemenin kazancı ne olacak!


Velev ki her noktası kazanç olsun!


Eğitimin öncelikli ihtiyacı bu mudur?


Biz çocukları ve gençleri birbiriyle yarıştırmayalım dünya çocukları ve gençleri ile yarıştıralım derken şimdi öğretmenleri ayrıştırma süreci başladı.


Yarıştırma değil ayrıştırma...