17 Aralık 2016 Cumartesi

Şeb-i Arus - Hazreti Mevlana...

Aynı Dili konuşanlar değil aynı duyguları paylaşanlar anlaşırlar...

Bundan 743 yıl önce vuslata erişen Hazreti Mevlana söylüyor bunu,

Bugün 17 Aralık,

Ve, Hazreti Mevlana'nın vuslata erişinin 743. yıl dönümü,

Düşünsenize bundan 743 yıl önce yaşama veda etmiş olacaksın,

Aradan bunca zaman, bunca nesil geçmiş olacak ama sen evrensel bir değer olarak coğrafya fark etmeksizin dünyanın her yerinde gezineceksin,

Selçuklu dönemi bu açıdan çok kıymetli bir dönem,

Evrenselliği yakaladığımız bir medrese kültürüyle çok önemli değerler yetiştirmişiz,

Ama dönemin değerlerinin en önemlisi Hazreti Mevlana!

Peki nedir Hazreti Mevlana'yı ölümün ötesine taşıyan,

Çağların içinde gezdiren?

Semah mı?

Musiki mi?

Sanmıyorum...

Çağlar değişse de,

Yıllar geçse de,

Her zamanın içinde güncelliğini koruyan düşünceleri olmasa gelir miydi günümüze,

Toplanırmıydık bunca asır sonra hala etkisini sürdüren düşüncelerinin etrafında...

Asırlar öncesinde ifade etmiş mesela aynı dili konuşanlar değil, aynı duyguları paylaşanlar anlaşabilir diye...

Ve, bu hala böyle. 78 Milyon birlikte yaşıyoruz, aynı dili konuşuyoruz ama aynı duygular etrafında buluşamadığımız için bir türlü anlaşamıyoruz...

Neydi Hazreti Mevlana'yı evrensel bir değere dönüştüren; düşünceleri.

Biz, her yıl Hazreti Mevlana'nın etrafında buluşuyoruz ama düşüncelerini odağımıza almadığımız için bir türlü manaya erişemiyoruz.

Yaşamı boyunca "ben" değil "biz" demeyi başarabilmiş bir insandı ve "biz" olabilmeyi etrafındakilere anlatarak muhteşem bir birliktelik sürecini başlatmıştı.

Peki ya bugün?

Akşam Şeb-i Arus vardı.

Zamanın ötesine geçmiş Hazreti Mevlana'nın etrafında Konya'da toplandık.

Daha gitmeden gitsek mi gitmesek mi diye zihnimde sorular,

Çünkü bu 3. gidişim olacaktı,

Ve, bir önceki 2 yılda değişen hiçbir şey yoktu.

Hazreti Mevlana,

Zamanın ötesine geçmiş içimizden biri,

Halbuki her seferinde şaşırtan düşünce zenginliği ile hepimizi yakalamıştı.

Bugün en çok ihtiyacımız olan sözcükleri birleştirerek eşsiz cümlelere dönüştürmüş; tek bir cümlede bile milyonları etkileyebilen eşsiz bir derinlik...

Farkında mısınız çok uzun zamandır evrensel değerler yetiştiremiyoruz,

Bunun bir nedeni de manayı bırakmış olmamız,

Manadan uzaklaşmış olmamız olabilir mi?

Manayı geçmişten bugüne bize miras olarak uzanan değerlerimizden başlayarak yeniden hikayelerimizin içine almamız lazım,

Biz, manadan uzaklaştığımız gibi mana ile bugünlere uzanan degerlerimizin de manasının uzanmasına müsaade etmiyoruz.

Hazreti Mevlana;

Paylaşmayı,

Birlikteliği,

Sevgiyi,

Aşkı,

Biz, olmayı yaşamının odağına almış ve daha sonra bunu etrafındaki insanlara yaygınlaştırmış düşünce insanı,

Bugün hala asırlar öncesinde söylediğin noktada insanlık,

Hala aynı dili konuşuyoruz ama bir türlü aynı duyguları paylaşamadığımız için anlaşamıyoruz,

Değişen tek şey her gün biraz daha duyguları unutuyoruz,

Ve, anlaşmak sadece daha çok güçleşiyor...

Manayı ve mananın bize kattıklarını yeniden yaşamımıza sokmamız lazım,

Bunu beceremesekte bunu başarabilmiş olanların manalarıyla anılmasını sağlamak lazım...

Gelecek yıl Şeb-i Arus için koca bir yıl var önümüzde,

Ve, bugünden başlayarak insanlığın ortak değerlerinden Hazreti Mevlana'yı, zamanın ötesine geçen düşüncelerini, bıraktığı izleri yaşamlarımızın içinde yaygınlaştırmak için tıpkı Hazreti Mevlana gibi misafirleri şaşırtmak için neler yapabilirizi iyi düşünmek lazım...

Yoksa her şeyi uzaklaştırırsınız gibi kendimizden Hazreti Mevlana'nın da manasını uzaklaştıracağız kalplerimizden...

Mana ile Allah rahmet eylesin...

Sobanın ısısı...

Sobanın ısısı,

Dokunduğunda cehennem alevi hissi veren bir sıcaklık,

İçine atılan odunlarla yaklaşmaya bile müsaade etmeyen,

Her geçen saniye biraz daha kendinden uzaklaştıran bir sıcaklık,

Ve, şimdi biz o çocukluğumuzun uzaktan ısındığımız,

Yaklaşmaya çekindiğimiz sobasının içindeyiz,

Ve, keşke sadece birimiz olsak içinde,

Ben, sen, o, hepimiz içindeyiz o kara sobanın,

Bir bir düşüyoruz alevlerin arasına yanımızda en sevdiklerimizle...

Geçtiğimiz hafta İstanbul,

Bugün Kayseri,

Alıştırılıyoruz,

Bizim Göçerili Oğuzhan'ın ölümüne,

Anadolu'nun köylerinin çocuklarının ölümüne alıştırılıyoruz,

Bir bir sobanın içine düşeceğiz,

Alevlerin arasında korkunç şekillerde can vereceğiz,

Sevdiklerimizin yandığı anları izleyerek her gün dağılacağız,

Ama sonrasında alışacağız,

Çözüm unutmamak!

Hani bize ait katledilen bütün canları sahiplenmek,

Nedensiz,

Sorgulamadan,

İnsan olanın insan olana gereğini yapmak,

İnsan görünümündekiler sarmışlar dört bir yanı bizim alışmamızı,

Bize ait ölümlere alışmamızı bekliyorlar,

Biz, alıştığımız vakit her seferinde daha korkunç şekilde saldıracaklar,

Ve, bizim unutmamızdan,

Alışmamızdan cesaret alacaklar...

Düşünsene şu anda Anadolu'nun bir çok köyünde oğlu Kayseri'de olan, 

Kızı Kayseri'de olan,

Sevdikleri Kayseri'de olan evleri...

Anaları, babaları sevdikleri sabah beri telefonun başında iyi bir haber almak için bekliyorlar,

Belki birileri iyi haber alıyorlar,

Ya diğerleri...

Bu topraklarda kan akıtanlar ırka, şehre, kültüre, dine bakmıyorlar amaçları tek; öldürmek,

Kim olduğunun bir önemi Yok ölenlerin,

Mesele ölenlerin sayısının çokluğu ve geride kalanların bir bir unutması...

Unutuyoruz,

Çok hızlı bir şekilde alışıyor ve unutuyoruz,

Unutmayan ve acı çeken sadece en yakınlarında olanlar,

Bizlerde o acıları ilk gün paylaşıyor sonra yine yolumuza bakıyoruz!

Müsaade etmeyecekler,

Biz, unuttukça,

Birbirlerimizin acılarını sahiplenmedikçe,

Göçerili Oğuzhan'ın acısını her gün hissetmedikçe,

Acıları ortaklaştırmadıkça,

Bize bu coğrafyada mutlu olmaya,

Ve, gelecek nesillere mutlu bir gelecek bırakmaya müsaade etmeyecekler...

Her şeyin siyaset üstü olması gereken dönem,

İnsan olmak üzerinden olaylara bakılması gereken bir zaman dilimi,

Benden ve senden olanlar diye ayrıştırılan bir dönem değil,

Benden ve senden olanların bir olması gereken bir zaman dilimi,

Etrafımızda ayrıştıran,

Ötekileştiren kim varsa,

Bu kan onların ellerine de bulaşmış durumda,

Mesele bir tek Anadolu'nun çocuklarını katledenler değil,

Bir de o katliamlara çanak tutanlar var,

Ki bu hepsinden daha korkuncu...

Sobanın ısısını düşünmeden yaklaşıyoruz,

Sonra alevlerin arasında korkunç şekilde can veriyoruz,

Ya bu alevi söndüreceğiz ya da hep birlikte sobanın açık olan kapağından içeri düşüp yanacağız,

Halbuki ne de güzel hatıraları vardı sobanın çocukluğumuzdan bugüne taşıdığımız,

Çocukluğumuzun anılarını katlediyorlar,

Ve, hepimizi buna alıştırıyorlar...







14 Aralık 2016 Çarşamba

Dinlemek!

Dinlemek!

Ne kendime,

Ne de sana aklım erdi,

Koca bir dünyada asırlardır yaşıyoruz ne sen bana kulak verdin,

Ne de ben sana kulak verdim.

Sen söyledin ben dinlemedim,

Ben söyledim sen dinlemedin.

Sonra her seferinde seni de beni de yaratan Allah bir Peygamber gönderdi birbirimizi dinlemeyi öğretti.

Sonra Peygamber vefat edince unuttuk yine birbirimizi dinlemeyi,

Ve, aklımızı teslim ettik dinlemeden düşünmeye ve düşünmeden konuşmaya,

Son Peygamber geldi,

Ve, o da gitti,

Ardında kıyamete kadar sürecek sen ve ben birbirimizi dinleyelim diye bir din bıraktı,

Ve, sana da bana da aynı şeyleri söyledi,

Yok!

Değişen bir şey olmadı biz yine unuttuk birbirimizi dinlemeyi.

Şimdi bir hayat yaşıyoruz,

Güya ben ve sen varız yaşamda,

Her şey bana ve sana ait,

Ama ne sen mutlusun,

Ne de ben mutluyum,

Ben, benim yaşamım diyorum,

Sen, benim yaşamım diyorsun,

Asırlardır ikimizinde yaşamını birbirini rahatsız etmeden yaşayabileceği kadar alan varken dünyada,

Bir ben senin yaşamına giriyorum her şeyi dağıtıyorum,

Bir sen benim yaşamıma girip her şeyi dağıtıyorsun,

Tam ben senin izlerini sildim derken sen bir daha dağıtıyorsun,

Tam sen benim bıraktığım hasarları sildim derken ben bir daha dağıtıyorum,

İnsanlığın ilk gününden beridir devam ediyor bu.

Sen, iktidar olmak istiyorsun,

Ben, senin iktidarını yok etmek istiyorum,

Ben, iktidar olmak istiyorum,

Sen, benimkini yok etmek istiyorsun,

İkimizinde birbirimize tahammülü yok,

Her seferinde daha çok hırslanıyoruz ve birbirimize daha çok zarar veriyoruz.

Ne sen beni dinliyorsun,

Ne de ben seni dinliyorum,

Asırlardır birbirimizi dinlemediğimiz için sadece yok ediyoruz.

Her seferinde bende ölüyorum,

Sende ölüyorsun,

Ne sana kalıyor dünya,

Ne de bana kalıyor,

Birbirimizi dinlemediğimiz müddetçe de bu devam edecek böyle...

Halbuki çok basit her şey birbirimizi dinlesek o vakit her şey değişecek,

Ama bu ne senin işine geliyor,

Ne de benim işime geliyor,

Sende bende ölmeyi seviyoruz,

Çocuklarımızı yetim bırakmayı,

Eşlerimizi bir başına bırakmayı,

Analarımıza babalarımıza evlat acısı yaşatmayı seviyoruz,

Ve, bu yüzden de ya ölüyoruz,

Ya da öldürüyoruz...

Habil ile Kabil'den beridir sevemedik birbirimizi,

Ne sen beni dinledin,

Ne de ben seni dinledim,

O gün bugündür bizim birbirimizi dinlememizi sağlayan yaratıcının gönderdiği Elçilerde artık gelmeyince dinlemekten tamamen uzaklaştık. 

Seninde benimde dilimde Allah var,

Aynı şeylere inanıyoruz,

Aynı duyguları paylaşıyoruz,

Aynı kıbleye dönüyoruz,

Aynı ibadetleri yapıyoruz ama iki ayrı Allah'a inanıyor gibi birbirimizi dinlemiyoruz...

Dinlemediğimiz içinde sonuç vahim,

Her gün çok daha vahim bir hal alıyor,

Bende yanıyorum,

Sende yanıyorsun,

Bende acı çekiyorum,

Sende acı çekiyorsun...

Ne sana,

Ne de kendime aklım erdi,

Asırlardır neyi paylaşamadık ne sen anladın ne de ben anladım...

Biz, birbirimizi dinlemeyi yeniden hatırlamadıkça ne sana ait ölümler bitecek ne de bana ait ölümler...

Sonra sen ve ben yine öldükten sonra karşılaşacağız,

O gün ürperti dolu bakışlarla ikimizde kaçmaya çalışacağız,

Ne sen sığınabilecek bir yer bulacaksın,

Ne de ben....

Ya birbirimizi dinlemeyi öğreneceğiz,

Birbirimizin sesini işiteceğiz,

Ya da sırasıyla hep birlikte öleceğiz,

Bugün yaşadığımız coğrafyadaki ölümleri sende duyacaksın,

Bende duyacağım,

İkimizde duyduğumuz vakit ölümler ancak bitecek,

Yoksa böyle devam ederse Halep bir yangın yeri gibi seni de yakacak beni de yakacak.

Gel önce birbirimizi dinleyelim,

Sonra birbirimizi dinlemeyi öğretelim,

Biz, öğrettikçe sönecek yangın soluk alacak o mahsenlere sığınmış çocuklar,

Ve, rahat uyuyacak Aylan Bebek,

Senin ve benim bebeğimiz...

Sen ve ben fazlasına gerek yok İnan,

Biz birbirimizi dinlemeye başlarsak diğerleri de dinleyecekler bizi...

İşte böyle dinlemek...

13 Aralık 2016 Salı

Halep!

Halep,

Kaç kilometre?

Ankara'ya 762,

Hakkari kaç kilometre?

Ankara'ya 1394,

Peki ya Kilis'e kaç kilometre sadece 67,

Hani şu televizyonlarda her gün izlediğimiz Halep var ya bize binlerce kilometre uzak görünen senin, benim, onun bizim yaşadığımız şehirlerin hepsine çok yakın,

Günlük yaşamda her gün kat ettiğimiz mesafelerle Kilis'ten Halep'e sen, ben hepimiz gidip geliyoruz zaten,

Uzak zannediyoruz,

Çok uzak,

Ekranlar insanlığın yaşamına girdiği günden beridir zaten her şey çok uzak,

Ama aslında uzak görünen her şey o kadar çok yakınki hepimize...

Bugün her şeyi uzaklaştıran ekranlardan izledik. Bir amca bağırıyordu, haykırıyordu; "Halep'te insanlık ölüyor, açız aç" diyordu ama ekranların başında bizler o kadar uzaktan izliyorduk ki,

Sanki onlar başka bir gezegende yaşıyor,

Bizler bambaşka bir gezegende...

Bize uzak görünen hızla bizi de içine çekiyor,

Hatırla!

İlk Halep'te olaylar nasıl başlamıştı,

Bizim şu içinden geçtiğimiz zamanlarda olduğu gibi önce insanlar canlı bombaya dönüşerek kendilerini patlatmışlardı, sonra katliamlar dizisi, sonra köşe başlarında fırsat bekleyen yedi başlı ejderhaları birbir ortaya çıkıp yaşlı, kadın, çocuk, genç acımaksızın önlerine ne çıktıysa katletmişlerdi...

Peki ya biz ne yapmıştık,

Uzaktan ekranlarımız başından evlerimizden izlemiş, sonra haberler bitince sırtımızı dönüp uyumuştuk...

Halep!

Günlük yaşamımızda kat ettiğimiz mesafe kadar bize yakın olan Halep!

Alev alev yıllardır yanıyor,

Bana, sana, ona yani bize benzeyen insanlar ölüyor,

Çağın en büyük afyonu ekranlarımız aracılığıyla sadece uzaklaştırıyoruz,

Aslında hepimiz yakınız,

Sabah olacak hepimiz unutacağız o ekranların uzaklaştırdığı amcanın haykırışlarını,

Ve, uzaklaştıran ekranlar bir daha göstermeyecekler onu,

Neden? 

Çünkü güncelliğini yitirmiş olacak...

Hepimiz aldanıyoruz,

Masal ejderhalarının  ekranlarına aldanıp yanılıyoruz,

Farkında değiliz hanelerimizin içindeki ekranların hepsi masal ejderhalarının...

Ne diyordu haberin devamında 100 kadar çocuk mahsende mahsur bir şekilde bekliyorlar,

Neyi?

Ölümü,

Ve, emin olun bir çoğu ölecek yedi başlı ejderhalar hiçbirimize onların öldüğünü iletmeyecek,

Bir bir ölecekler,

Sonra sayıları yüz, bin, on bin olacak ama biz her birinden habersiz olacağız...

Halep!

Kilis'e sadece 67 kilometre uzaklıkta olan Halep! 

Yıllardır; benim, senin, onun din kardeşi dediğimiz insanların katledildiği Halep!

Dini bile bir tarafa bırakabilirim "insan" olarak kardeşlerimizin katledildiği Halep!

Çığlıklar çığlığa karışıyor dün, bugün 44 canı toprağa veren Türkiyemiz ile Halep'in ne farkı var ki...

Anadolu'nun bir parçası değil mi Halep?

Asırlarca aynı çatı altında yaşamadık mı?

Her birinin akrabaları yok mu yaşadığımız coğrafyada ya da bizim akrabalarımız yok mu oralarda?

Var!

Yedi başlı ejderhaları önce uzaklaştırdılar,

Şimdi daha çok uzaklaştırmaya çalışıyorlar,

İstedikleri onlara çanak tutmamız,

Kendi içimizde parçalanmamız,

Sonra dalacaklar aramıza kadınlarımıza ganimet gözüyle bakacaklar, çocuklarımızı tehdit olarak görüp katledecekler, gençlerimizi sürgün edecekler, geriye kalanları da bir bir yok edecekler...

Yok! Burası Türkiye olmaz deme...

Emin olun Suriyedekiler de bizden farksız değildi,

Peki ya gelinen nokta?

Kimler var orada?

Ya ekranın başına oturup hep birlikte uzaktan izleyeceğiz ya da hep birlikte yedi başlı ejderhaların yaşadığımız coğrafyaya musallat olmasını engelleyeceğiz....

Kararı verecek olan Biz...

Ekranlara karşı bir duruş ortaya koyma zamanı geldi,

Ve, geçmek üzere,

Suriye'den kaçanların en azından bir Türkiyesi vardı,

Doğrusu bizim kaçacak neremiz var onu da bilmiyorum....

Bir çığlık gibi yükseliyor Halep'teki amcanın sesi; "Burada katliam var, açız aç" o amcanın yerine kendini koy, çocuklarını, ananı, babanı, sevdiğini düşün...

Zor çok zor...

Ne yapalım Amca ekranlardan bakıyoruz ve Allah yardım etsin diyoruz,

Umarım Allah böyle dediğimiz için bize de yardım eder...