20 Temmuz 2022 Çarşamba

Maria Montessori ve çocuklar- Kapatılan Devlet Planlama Teşkilatı...


Muhtemelen bu ismi duymamış olsanız da soyadı bir yerlerde duymuş olabilirsiniz, 


Özellikle eğitimle ilgilenen ve eğitim formasyonu alanların kulaklarının aşina olduğunu düşünmek istiyorum;


Maria Montessori.


İtalya’nın ilk kadın doktoru, pedagog ve antropoloji profesörü. 1870 yılında doğduğunu ve 1952 yılında öldüğünü biliyoruz.


Merak duygusu yüksek ve özellikle yaşadığı dönemde kendisini çocukların öğrenme sürecine adamış bir ömür. 


Her bir çocuk özeldir yaklaşımını benimsemiş olması,


Özellikle çocukların her birinin zekâ düzeylerine göre keşfedilmesi gereken birer hazine olduğunun farkında.


Hiçbir çocuk bir diğerine benzemiyor. Tekçi bir eğitim yaklaşımıyla dünyanın en büyük hazinesi olan beşeri sermayeyi tüketmekten öteye gidemeyiz.


Sürekli olarak okul sayısını arttırmak,


Yeni binalar yapmak,


Derslik sayısını çoğaltmak,


Okul olmayan yer kalmadı sloganlarıyla sınıf başına düşen öğrenci sayısının azaldığını söylemek vs daha bir çok cümle eklenebilir,


Özünde eğitimin kalitesine sunduğu katkı hasebiyle düşünülmesi gereken süreçler.


Öznemiz çocuk ve çocukları yetiştiren eğitimci ve eğitimcinin uyguladığı yaklaşım.


Bütüncül bir eğitim sistemi ve müfredat yaklaşımı başarıyı getirmez.


Eğitimci sınırları çizildikten sonra özgür bırakıldığı takdir de karşısındaki çocuğun dünyasına girer.


Belirli bir eğitim müfredatı belirler ve sen bunları öğretmekle yükümlüsün dediğiniz de devreye ezber giriyor. Öğretmen ve öğrenci ezberle var olanı tekrar etmeyi ve tekrarla kalıcı olmayan bilgiyi öğrenmekten öteye geçemiyor ve geliştiremiyorlar.


Bilgi öğretilenin üzerine koymadıkça hiçbir işe yaramaz.


Bilim zaten üzerine koymak değil midir?


Her çocuk aslında dünyanın en eşsiz hazinesiyken ebeveynlerin bilinçsiz yaklaşımlarıyla kendilerinden uzaklaşıyorlar.


Her çocuğun kendisini inşa etme planı vardır. Bu planı anne ve babalar isteseler de bilemezler çünkü çocuğun kendisini ifade etme yetisi yetersizdir. Ama varlığının inşa planını kendi belirlediği ölçüde sürdürürken en tehlikeli olan ailenin ve eğitimcilerin zamansız ve kontrolsüz müdahaleleridir.


Hiç olmadık bir yerde uyguladığınız bir baskı veya tepkiyle çocuğun var olan inşa planının tamamını çökertebilirsiniz.


Özgüvenini kaybeden çocuk bu sefer kendini inşa edemez ve evrileceği yönün tam aksi yönünde yaşamın içinde kayıp bir bireye dönüşebilir.


Çocukları asla bildikleriyle ödüllendirmemek gerekiyor,


Bildikleri zaten onlara öğretilen,


Çocuğu bildiklerinin üzerine koyduklarıyla ödüllendirdiğimiz vakit inşa sürecinin pekişmesine katkı sunmuş oluyoruz.


Bir örneklem;


Atlas’ın önüne kağıt ve kalem koyarak kağıda çizgiler yapmasını öğrettik.


Önce kağıda yaptıklarıyla mutlu olan Atlas bugün evin içindeki balonu alarak balonun üzerine çizgilerle bir şeyler yapmaya başladı.


Kağıt ve kalem bizim öğretimizdi ama balon onun kendi iki ayrı süreci birleştirmesiydi. İnşa sürecinin bir çıktısı olduğundan başarısını ödüllendirdiğimizde pekiştireçle yoluna devam etti.


Kağıdı ve kalemin Atlas’ın üzerindeki etkisini merak ederken boyaları balonun üzerinde daha özgürce kullanması kendi inşa planının bir adımıydı.


Bebeklerin dili yoktur,


Çocukların dile ise kendilerini ifade etmekte yetersizdir. 


Asıl mesele zaten ortak bir dil oluşturmaktır.


Çocuğun sizi anlamasını bekledikçe aslında çocuğun kendisini inşa etme sürecine en büyük zararı veriyorsunuz.


Siz çocuğu anlamak için emek vermek zorundasınız o değil.


Her bebeğin ve çocuğun dili vardır. Ve, bu dilin adı kendisini inşa etme dilidir. Belirli bir yaşa geldikten sonra çoğu insan dönüp arkasına bakar ve baktığında yaşadıklarının çoğunu anlayamaz. Bunun nedeni ise keşfetmemektir. 


Öğrenme ve öğrendiklerinin üzerine koymak bir yaşam biçimi olursa o vakit insanlığa katkıda bulunmaya devam eden bir birey olursunuz.


Üniversite okudum,


Yüksek lisans yaptım,


Yaklaşık 18 yıl çalıştım sonrasında kendimi tekrar etmeye başlama endişesinden kaynaklı yeni bir öğrenme süreci için harekete geçtim.


Zorlukları yok mu elbet var!


Ama bulunduğunuz coğrafya ve konumda öğrendiklerinizin üzerine koyamıyor ve sadece öğrendiklerinizle idare ediyorsanız harekete geçme zamanınız gelmiş demektir.


Tam da burada işte kendinizi inşa etme sürecinizdeki oluşturduğunuz özgüven duygusu ortaya çıkıyor.


Bizim en büyük handikapımız doğduğumuz coğrafya.


Çünkü siyaset mekanizması inşa etmek kavramı üzerinden yol kat ediyor ve sürekli olarak yapılan inşaatların açılışıyla övünen veya eleştiren bir politika biçimi var.


Tam tersine yapılan binaların açılışını yapmak gerinin gerisine götürmekten başka bir işe yaramaz.


Önemli olan beşeri sermayenin inşa sürecinin açılışlarını yapmaktır.


Devlet Planlama Teşkilatını duydunuz mu bilmiyorum?


Son dönemde kapatılmış olsa da aslında binaların inşa sürecinin yanında beşeri inşa sürecine dikkat çeken birçok uzmanın var olduğu ve siyasi iktidarlara karşı bu farkındalıkla direnç gösteren bir yapıydı.


Sanırım en büyük özelliği buydu.


Çünkü yatırım görüşmelerinin mihenk taşı olarak bina inşaatlarının siyasal iradenin bir vaadi olarak yerine getirilmesinin yanında binaların içinin ve içindeki yaklaşımın farkına vardırmaya çalışan politikalarla tüm kamu kurum ve kuruluşlarını besliyordu.


Yazının başına gidelim;


Maria Montessori ismini hatırlayalım.


Casa dei Bambini çocuk evini 1907 yılında kurduğunda amacı bir okul inşa etmek değildi.


Çocukların her birinin kendilerini keşfedebilecekleri ortamı oluşturmaktı. Tam da bu yüzden başarılı oldu.


Bugün gelişmiş dünya ülkelerinin gelişim süreçlerini devam ettirmelerinin temelinde var olan yaklaşım aynı.


Dünyanın parçası olan bir ülke,


Şehir,


Hane,


Ya da en son noktada birey olmak istiyorsanız hiç de geç kalmış sayılmazsınız.


İnsan beyni bebeklik ve çocukluk döneminin sonrasında da inşa sürecini devam ettirecek yeterliliğe sahip,


Ve, önemli olan kimin ne dediği değil,


Sizin ne istediğiniz ve istediklerinizin peşinden gidebilecek özgüveni oluşturup oluşturmadığınız.


Samimiyetle itiraf etmek gerekirse; kolay değil.


Öğrenme sürecini devam ettireceksin,


Öğrendiklerinin üzerine koyacaksın


Ve, var olanla yetinmek yerine tam da seni vazgeçirdikleri anda sıfırdan başlayacaksın.


Hayatında tatbik etmiş biri olarak itirafın üzerine gitmek isterse kolay olanı tercih edenlerin her birinin mirası unutulurken,


Zoru seçenlerin her biri aradan asırlar geçse de ortaya koydukları yaklaşımlarla yollarına devam ediyorlar.


Belki beden ölüyor,


Ortaya konanlar ise özgürce insanların arasında gezinmeye devam ediyor.


Maria Montessori’yi tanımıyorum,


Aynı dönemde yaşamadık,


Ölümünden ve yaptıklarından koca bir asır sonra Brüksel’de yaptıklarının içinde geziniyorum.


Bırakın bina yapmayı!


Bırakın yeni yerler açmayı!


Önce var olanların içini doldurun ve doldurduklarınızla aslında değişim ve dönüşümle birlikte toplumsal refahı arttıracağınızın farkında olun


Rahmet ve minnetle…


Ahmet K..




Hiç yorum yok:

Yorum Gönder