31 Temmuz 2022 Pazar

AK Parti ve Bir Çöküş...

Uzak çok uzak görünüyordu kimse 2002 yılında iktidara geldiğinde AK Parti’nin Cumhuriyetin 100. yılına iktidar olarak gireceğini düşünmüyordu.


İlk defa 2004 yılında Herkese Kitap Projesini yürütürken Bingöl’de yüz yüze görmüştüm Tayyip Erdoğan’ı,


20’li yaşlarıma yaklaşırken Türkiye’nin ilk Avrupa Birliği Ulusal Ajans projesinin kütüphanesini açıyordu.


Tam 21 yıl.


Tek başına iktidar olmak.


En uç noktalarda gezenlerin bile heyecanlanmasını oluşturan yaklaşım ve süreçler,


Avrupa Birliği sürecinde atılan reform adımları,


Kürt sorununa dair Cumhuriyet tarihinin başlatılan en radikal süreci,


Tabir yerindeyse boğazına kadar batmış bir milletin refah düzeyinin artarak yeniden dünyayla rekabetine katkı sunan yaklaşımlar zinciri,


Darbelerin Türkiye’sinin değişim ve dönüşümüne dair atılan adımlar.


En önemlisi Türkiye’nin ilerleme sürecinde en büyük kambura dönüşmüş Anayasanın değişimine dair atılan adımlar,


Başkanlık Sistemine geçiş!


Çocukluğumuz ve gençliğimizi yaşadığımız çok uzun bir dönemin akabinde gelinen noktada büyük bir çöküş döneminin içine kendi kendini sürükleyen bir iktidar.


Çöküşün 3 nedeni var:


1- Devletin yönetim mekanizmasındaki liyakatsizlikler

a. Eskiden var olan Bürokrata saygı dönemi bitti. Çünkü en kötü olarak tanımlanan bürokratın bile kurumsal kültür içinde veya kamu içerisinde bir yetişme süreci vardı. Şimdi sabah istisnai kadrodan özel kalem müdürlüğüne atanan ertesi gün bir bakıyorsun 4800 ek gösterge sonra da bir bakıyorsun 6400 ek göstergeyi alıyor. Buna sonra liyakat tanımlaması yapılıyor. Bunu eleştirdiğin anda ise hain ilan ediliyorsun. Liyakatsizlik karşısında ses yükseltmeyen herkes devlete karşı haindir. Bana ne kardeşim Parti hainliğinden! Bugün var olan yarın olmayacak koca dünyada kimler geldi kimler geçti. 

b. Bürokrat olmanın en iyi yolu üretmek değil yakın olmaya çalışmaktan geçiyor. Fikri olmayan adamlar fikri olanları yönetmeye çalışıyor. Sonra da buna boyun eğilmesi bekleniyor. 

c. Kamu kültürü ve üretmekten bihaber olarak yönetim mekanizmasına gelenlerin ortak özelliği ise öncelikle geldikleri kurumun işleyen yapını işlevsizleştirerek çöküşe sürüklemek oluyor. Siz hiçbir şey bilmiyorsunuz, yapmamışsınız ben mucize yönetici olarak geldim yaklaşımı. Sonrasında sistemi çökerterek çöp oluyorlar.

d. Ülkenin en değerli yetişmiş bürokratları sırf devletin bekasını partinin bekasından daha fazla düşündükleri için tüm birikimleriyle harcandı. Ya da kızak kadrolara çekilerek işlevsizleştirildi. Halbuki devletin yetiştirdiği birbirinden değerli bürokratların söyledikleri özünde sadece devleti değil AK Parti’yi de güçlendiriyordu. Çünkü toplumsal refah düzeyini arttırarak dünya ile olan rekabete katkı sunuyordu.

e. Dün Milli Eğitimde olan ertesi gün Milli Savunma alanında çalışmaya başlayabildi. Çünkü yeterlilik yerine sadakate bakıldı. Sonra kendini vazgeçilmez gören yaklaşımlar ortaya çıktı.

2- Reformcu yaklaşımlardan uzaklaşmak

a. İlk kitabımı yazdığımda yıl 2011’di. İnsan Yaşamına Dokunmak kitabında yazdığım şekliyle; devletler kendilerini güncellemek zorundadır. Maalesef kendini güncellemeyen her devlet çöküşe mahkumdur. AK Parti reformcu ekibini bilerek ya da bilmeyerek tasfiye etti. Ben, egosu ile köşe başlarını tutanlar tepe ile taban arasında bir duvar ördüler. Sadece göstermek istediklerini gösterdiler. Sosyal medyada yükselen bir ses olduğunda efendim bunlar FETÖcü, efendim bunlar PKKlı, efendim bunlar şucu bucu son trend ise Zafer Otobüsünün yolcuları diyerek asıl duyulması gerekenin üzerini örterek kendi bulundukları yerleri korumaya çalıştılar.

b. Avrupa Birliği süreci Türkiye’nin değişim ve dönüşümüyle ilgili en önemli mihenk taşlarından biriyken Avrupa Birliği Bakanlığını kurarak tüm Bakanlıkların ve politikaların yönünü şekillendiren yaklaşım bir anda bitti.

c. Demokrasi, hak ve özgürlüklerle ilgili toplumun hangi kesimine giderseniz gidin yakınır. Çünkü dertlendiğimiz her birimizin bir dönemi ya da hikayesi vardır. Tam da bu yüzden demokrasinin güçlendirilmesi için atılan her adım destek görürken gelinen noktada demokrasi herkesin çok daha dertlendiği keskin bir kılıç hamleleriyle sistemi darmadağın etti.

3- Gençlikle bağ kuramamak

a. Hiçbir döneminde güçlü bir eğitim sistemi kuramadı. Eğitim sistemini güçlendiremediği içinde gençlikle bir bağ oluşmadı. Kurduğunu zannettiği bağ da çıkar üzerine kuruluydu. İş bulma, ihale kapma yarışında olanlar çocuklarını gençlik kollarında belirli konumlara taşırken özünde milyonları temsil eden gençlerden uzaklaşıldı. Bugün düşünen ve sorgulayan hiçbir gencin ülkenin geleceğine dair fikir ortaya koymamasının temel nedeni de bu.

b. Gençliğe hep daha ilerisi için sabır tavsiye edildi ve düşünen beyinlerin inisiyatif alması ertelendi. Sabır sabır denilerek sadece kendi oturdukları koltukları kaybetme korkusu yaşadılar. Yani gençliğe hiçbir zaman güvenmediler bu yüzden gençliği kaybettiler.

c. Dünyayla rekabet etmeyi öğretmek yerine birbiriyle rekabet etmeyi gençlere öğrettiler ve bununla sadece zaman kazanıldı. Gelinen noktada birbiriyle rekabet eden nesiller dünyanın hiçbir gelişim sürecinde olmadıklarını gördükçe ne yapmaları gerektiğini bilmeyen koca bir belirsizlik içine sürüklendiler.

Bunlar öylesine yazılmış ezber cümleler değil. Her aşaması kendi yaşamımdan örneklerle somutlaştırılacak cümleler.


En cesur gördüğümüz siyasilerin ve bürokratların bile yeri geldiğinde sırf koltuğunu kaybetmemek için doğru olduğunu bildiğinin arkasında durmadığına şahitlik ettik.


5 ay oldu Brüksel’e geleli. Dönüp arkama baktığımda ve en önemlisi uzaktan çok daha net bir şekilde görerek söylüyorum. Evet AK Parti koca bir enkaz devraldı. Enkazı aldı ve yükselterek toparlarken kendi kendine yaptığı yanlış projelendirmelerle enkazı aldığından daha beter bir hale getirdi. 


Koca bir milletin ve en önemlisi boş verin milleti gençlerin ve gençlerin doğacak çocuklarının vebalini alarak geleceklerini çökerteceksiniz sonra kalkıp bana ne derseniz deyin.


Ülkenin gençliği vurmuş dibin dibine Gençlikten sorumlu Bakan her gün açtığı spor salonlarıyla ve spordan gelen madalyalarla övünüyor. 


Eğer sadece spor Bakanlığı olsaydı bir nebze olsun ülkenin bu süreci olmasa hak verirdim.


Bir milletin hayal kurma yeteneğini elinden alarak nereye gideceksiniz. 


Birbirinizi zaten alkışlamak zorundasınız. Peki birbirinizi alkışlayarak inşa ettikleriniz size huzur verecek mi?


Yeni anayasa sürecini en çok destekleyenlerden biriydim. Çünkü daha çocuk diyeceğim yaşlarda Mehmet Altan Hoca zihnimin derinliklerine kazımıştı İkinci Cumhuriyet kavramını. Özünde İkinci Cumhuriyet sistemin kamburlarından kurtulmaktı ve yeni anayasa, Başkanlık sistemi buna hizmet ederken kendinden habersiz olanlar eksiklikleri görüp tamamlamak yerine oturdukları yerden mevcudu savunmaya devam ediyorlar.


Başkanlık sistemi,


Değişim,


Dönüşüm bunlar önemlidir ama asıl önemli olan sürdürülebilir bir şekilde süreci devam ettirebilmektir.


Benim için önemi ve değeri büyük olan birçok ismin gözlerindeki korkuyu gördüm. En büyük korku ise bulundukları koltukları kaybetmekten duydukları endişeyle doğru bildiklerine karşın suskunluklarıydı.


Hani Türkiye neden bu noktaya geldi diye soruyorsunuz ya hiç öyle derin derin düşünmeye gerek yok. Koltuk sevdasının sonuçlarını yaşıyoruz her birimiz.


Alın bütün koltuklar sizin olsun,


E zaten sizin,


Bize hayal edebildiğimiz ortamı kurun,


Yok 2023,


2051,


2071 vizyonu,


Yarının gündeminin ne olacağı bile belli değil.


Sosyal medyada oluşturulan başlıklara göre politika belirlenen bir dönem yaşıyoruz. 


Farkında değilsiniz;


Ne ondan olduk,


Ne bundan olduk,


İçimizdeki memleket sevgisiyle emek verdik durduk.


Biz, emek verirken hiç tanımadığım,


Görmediğimiz,


Bilmediğimiz isimleri kurtarıcı diyerek başımıza yönetici olarak atadınız durdunuz!


Bugün hata yaptık demekle olmuyor!


Biz, yaşıyoruz sonuçları.


Rahmetli Birand vefat etti,


Tarihi belgeseli Cüneyt Özdemir mi çeker yoksa bir başkası mı bilmem,


Ama birileri bunu çekecek ve çektiklerinde olan biteni çocuklarımız gördüğünde her birimize dönüp bakarak Baba – Anne siz peki ne yaptınız diyecek!


Oğlum Atlas’ın gözlerine bakarak gururla diyeceğim tek bir cümle var yaşamımın her döneminde inandıklarımı yaptım!


İnandıklarımı yazdım!


İnandıklarımı yaşadım!


Ve, en önemlisi inandıklarım beni nereye götürürse sorgulamadan gittim.


Rızkı verenin Allah olduğunu unutup kula minnet eylemedim.


Ben, inanan bir insan olarak şu cümleyi kuracağım bu dünyadan helallik vermeden gideceğim,


Haydi buyurun ülkenin en nitelikli beyinleri sırf daha iyi için mücadele ettikleri için ötekileştirdikleriniz bugün dünyanın dört bir yanında başka ülkelerin kalkınma süreçlerine katkıda bulunmak adına emek verirken,


Kalkındırın Türkiye’yi!


Yapamazsınız çünkü birbirine benzeyenlerin sürekli aynı şeyleri konuşmaktan başka yapacak bir şeyleri yoktur.


Siz, kendinizi tekrar ederken bilin ki içinde üretme arzusu olan her bir birey bugün dünyanın farklı coğrafyalarındaki ekonomileri güçlendirmek için emek veriyorlar.


Kendi yanlışlarınızı doğru olarak dayattığınız her günün bir nesle en büyük zararı verdiğini bilin de öyle yapmaya devam edin.


Yazık ettiniz en çok neye biliyor musunuz?


Ülkeye ve değişimi getireceğinize inananların samimiyetlerine yazık ettiniz!


Sabah uyandığınızda koltuğunuzda oturduğunuzda bilin ki dünyadaki hiçbir koltuk bugüne kadar sahibiyim zannedene kalmadı,


Ve, koruyamadı!


Belki sizi korur!


İnanın inanın koruyacak!


Ahmet K.



Hiç yorum yok:

Yorum Gönder